Güven, huzur ve istikrar içinde yaşamı özlemişken, her gün artan ciddi sorunların altında ezilirken, bu kere de dış tehlikeler kaygı ve korkularımızı daha da azdırıyor.
Benim talihsiz ülkem, iyiliğe ve güzelliğe uyanmaya, güne güzel ve moralli başlamaya hasret kaldı. Kavga, gürültü, kargaşa, karambol, geçim sıkıntısı, zam yağmurları ile geçiyor günlerimiz. Havanda su dövmekten öte, dişe dokunur bir icraatımız yok. Hakkını aramak için Anayasal hakkını bile kullanamıyor insanımız. Memlekette neler olup bitiyor, kapalı kapılar ardında ne kararlar alınıyor bilemiyoruz. Ben yaptım oldu sistemi, tek adama mahkûmiyet rejimi vatandaşlık haklarımıza bile zarar verir hale geldi.
Suriye olayına bile farklı bakıyoruz. Kimileri memnun olanlardan, bizim lehimize oluyormuş gelişmeler. Gerçek ve objektif analiz yapabilen çoğunluk ise kapımıza dayanan tehlikeleri ürkütücü ve korkutucu buluyor. Bunda bile akılcı bir noktada buluşamıyor, ülkenin geleceğini ve güvenliğini dahi polemik haline getiriyoruz. Şurası bir gerçek ki öteden beri iyi yönetilmiyoruz. Yanlış üstüne yanlış yapıyor, yanlışlarda ısrar ediyor, sonra da (yanıldık, affet beni milletim) diyoruz.
Bir ülke deneme tahtası haline getirilemez. İkide bir değişen kararlarla, kararnamelerle ve torba yasalarla yönetilemez. Yönetilir diyorsak eğer, işte böyle yönetilir. Bu yüzden iç ve dış politikamızda istikrar göremiyoruz. Allah aşkınıza Türkiye’nin şu sırada sorunu APO’yu hapisten çıkarmak mı, Anayasa’yı değiştirmek mi, raydan çıkardığımız ekonomiyi düzelteceğiz diye, ödeyemeyeceği zamları halka yüklemek mi? Her Allah’ın günü muhalefete yüklenmek mi? Yahu muhalefet zaten kendi içinde sorunlu, gelecekte kimi Cumhurbaşkanı yapacağının kavgasını şimdiden veriyor. Bir değil üç başkanı var CHP’nin. Onunla uğraşıp duracağına kendi işine baksana, işini doğru dürüst ve tüm milleti kucaklayıcı bir şekilde yapsana.
Politikacılarımız sokaklara kulak vermiyorlar mı acaba? Halktaki ezilmişliği, çaresizliği, geçinememenin çığlıklarını, açlık ve yoksulluk korkularını fark etmiyorlar mı? Bugün uyguladığımız politikalarla bunların düzelmesinin, ülkemizin huzur, refah ve esenliğe kavuşmasının mümkün olmadığını göremiyorlar mı? İktidarıyla muhalefetiyle görevlerimizi doğru dürüst yapmalıyız. Bunun için halk gibi yaşamalı, halkın içinde yaşamalıyız ki, sorunları iyi anlayalım. Milletvekillerine bakıyorum, çoğu susuyor ve halkın şikayetçi olduğu konuları korkusuzca gündeme getiremiyorlar. İktidar partisinde ve yavru iktidarda yapılan yanlışları eleştirebilecek yürekte kimse yok. Muhalefette ise bütçe müzakerelerinde bir hareket gördük, sonrası sessizlik…
Bir avuç milletvekilinin ötesine geçemiyor muhalefet. Cemal Enginyurt, Sera Kadıgil, Veli Ağbaba, Deniz Yavuzyılmaz ve birkaç kişi daha olmasa, ülke muhalefeti NOW spikeri Selçuk Tepeli ile Sözcü spikeri Fatih Portokal’a kalacak. Halkımız bunca muhalefet milletvekilinin ne yaptığını merak ediyor ve aldıkları yüksek maaşları hak etmediklerine inanıyor. Tabii sadece muhalefetin değil, yıllardır sessiz, sakin ve suskun oturan iktidar milletvekillerinin de…
Yıl sonuna geliyoruz, yoğun sorunlarla gireceğiz yeni yıla. Bunları böyle dağılmışlık, bölünmüşlük tablolarıyla çözemeyiz. Ülkemizin şiddetle milli birlik ve beraberlik içinde olmasına, iç ve dış tehlikeleri birlikte savuşturmasına ihtiyaç var. Bunun için iktidarla muhalefet siyasi kavgaları bir yana bırakarak, ülkenin geleceğinin planını birlikte çizmeli, tehlikelerin üstesinden birlikte gelmeli ve tepemizdeki kara bulutları birlikte dağıtmalıdırlar. Ne yazık ki önümüzü göremiyoruz ve tehlikelerin gelişme hızı da giderek artıyor.
AKP Genel Başkanı, Parlamento’da temsil edilen tüm partilerin genel başkanlarını acilen bir toplantıya çağırsa, geçici de olsa siyasi bir ateşkes ilan etse ve ülke sorunlarını birlikte gözden geçirme ve çözme önerisi getirse, Türkiye’de çok şey ve süratle değişir.