Suriye ve Esad!

Esad, 17 Temmuz 2000 yılında iktidara gelmişti. Babası Hafız Esad’ın ölümü sonrası Suriye Anayasası’nda bir değişiklik yapılarak, devlet başkanı olmak için gerekli asgari yaş sınırı, kırktan otuz dörde indirilmişti, yani o zaman Beşir Esad’ın olduğu yaşa!

Doğrusu, İngiltere’de göz ihtisası yapan ve Batılı eğitim tedrisatından geçen bir kişilik olarak, Suriye vatandaşları için kısa da olsa bir umut oluşturmuştu.

Suriye, 185 bin kilometrekarelik yüzölçümü ve 24 milyonu aşan nüfusu ile Arap dünyası içinde hatırı sayılır büyüklükte bir ülke… Milattan önce üç binli yıllarda hüküm süren Ebla uygarlığından bu yana batılıların ‘levant’ dedikleri bir coğrafyada yer almış ve Akad’lardan Asurlulara, geç Hitit’lerden Babil’e, Part’lardan Roma ve Bizans’a kadar pek çok uygarlığın kavşak noktasında bulunmuş…

Romalılar her ne kadar Mezopotamya’daki Aramiler ile Suryanileri birbirinden ayırmadan Assurayu diye bu bölgeyi seslendirseler de, milattan önceki dokuzuncu yüzyıllarda Luvilerin, o topraklarda yaşayanları Sura-i olarak isimlendirdikleri biliniyor. Suriye nitelemesi de bu sözcüklerden köken almakta.

Hz. Muhammed’in 626 yılında Dumet-ül Cendel seferi ile İslam ile tanışan bu yörenin tamamen Müslüman kimliğine kavuşması 640 yılında Halid Bin Velid’in tüm bölgeyi fethi sonrasında oldu.750 yılına kadar Emeviler, Abbasi Hanedanı’nın Bağdat’ı merkez olarak seçmesine kadar Şam’ı başkent olarak kullandı. Moğol ve Timur istilaları bir tarafa bırakılırsa nihayetinde, 24 Ağustos 1516 yılında, Osmanlı Ordusu, Padişah 1. Selim komutasında, Memluk Devleti Sultanı Kansu Gavri’yi Mercidabık’ta bozguna uğrattı ve Suriye’de 1. Dünya Savaşı sonrasına kadar sürecek Türk egemenliği başladı. Doğrusu Memlukluları 1250’li yıllarda kuran Bahri Memlukluların da Türk kökenli olduğu düşünülürse, bu egemenliğin başlangıcını üç yüz yıl kadar geriye götürmek de mümkün.

1.Dünya Savaşı sonrası bu bölge harita üzerinde yeniden şekillendi. Fransız diplomat François Georges-Picot ile İngiliz diplomat Mark Sykes, savaşın galibi iki dominant ülkenin görevlileri olarak, ellerinde pergel ile nüfus bölgelerini ve ülkelerin sınırlarını neredeyse düz bir şekilde çizdiler, ancak gerek Musul bölgesinde petrolün bulunması gerekse yerel Arap halkın milliyetçilik kökenli başkaldırıları bu sınırları sürekli değiştirdi!

1920’lere gelindiğinde Nisan ayında San Remo Konferansı yapıldı ve İngiltere Başbakanı Lloyd George, Fransa Başbakanı Alexandre Millerand ve İtalya Başbakanı Francesco Nitti gibi katılımcıların gündemi, mağlup Osmanlı topraklarının ve dolayısı ile Ortadoğu petrolünün paylaşımı idi! Burada, Sevr için taslak oluşturulurken Suriye için de Fransız Mandası uygun görüldü. Ama Fransız sultası altında isyanlar son bulmadı, 1936’da Fransız yasama organlarınca bağımsız Suriye onaylansa da 7 Eylül 1941 yılında Fransa’nın deklarasyonu ardından Suriye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına kavuşması 2. Dünya Savaşı’nın sonunu bekledi. Akabinde Hüsnü Zaim liderliğinde İsrail Arap savaşına katılması, bir yıl sonra Zaim’in askeri darbe ile iktidardan indirilmesi, Edip Çicekli’nin 1955’lere kadar devletin başında kalması sonrasında da dönemin Suriye Devlet Başkanı Şükrü el-Kuvveti ile Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdünnâsır’ın ülkelerinin birleştiğini ve Birleşik Arap Cumhuriyeti kurulduğunu duyurmaları ile sürecek dönem 28 Eylül 1961yılına kadar devam etti. Bitmeyen karışık siyasi döngü, 13 Kasım 1970’te dönemin Savunma Bakanı Hafız Esad’ın askeri darbesi ile onun ölümüne kadar devam edecek bir süreci başlattı. Onun döneminde, 1973’de Mısır ile İsrail’e olan saldırı (Yom Kippur Savaşı) ve 1976 yılındaki Lübnan iç savaşına katılım gibi dış müdahaleler devam ederken içte de yeni anayasa ile bir açılım yapılmak istendi. Ancak 31 Ocak 1973 yılında yürürlüğe giren bu anayasada, cumhurbaşkanı olmak için Müslüman olma zorunluluğu kaldırılmıştı ve bu yüzden büyük ve şiddetli gösteriler ile bu madde protesto edildi. Hama, Humus ve Halep civarında, Müslüman Kardeşler örgütünün manipülasyonları ile büyüyen olaylar zamanla silahlı ayaklanma düzeyine çıktı. 1990’lardaki Körfez Savaşı ve 1999’lardaki küçük kardeşi Rıfat Esad ile güç savaşları ardından karışık bir siyasi yapıyı geride miras bırakarak 2000 yılında Hafız Esad vefat etti.

Hafız Esat sonrası liderlik için hazırlanan abisinin trafik kazasında vefat etmesi, Beşir Esat’ı iktidara taşıdı. Ama kendisinin oluşturduğu ‘Suriye Baharı’ uzun sürmedi ve 26 Ocak 2011’de başlayan iç savaş sonunu hazırladı. İran ve Rusya desteği ile uzatabilse de doğal olarak devam ettiremedi.

Yukarıdaki kısa özet, bir ulusun yüzyılını heba eden yetersiz liderlik için elim bir örnek. İktidarını, demokrasi, evrensel hukuk kuralları ve halkın refahına odaklamayan otoriter ve despot liderlik, zamanla için için çürüyerek, bir gün aniden yok olup gidiyor! Umarız, komşumuz Suriye’de adil ve demokratik bir düzen kurulur da, ülkemizdeki dört milyonu aşkın Suriyeli sığınmacı güven içinde memleketlerine dönerler.