Suriye ve etrafı; suların aktığı, yolların geçtiği, insanların buluştuğu, tarihin oluştuğu, geçmiş ve geleceğin kesiştiği yerdir.
Bizim deyimimizle “çeşitliliğin çatıştığı” yerdir.
Çatışma; o bölgede kaderdir, hep vardır, hep var olacaktır.
Suriye’deki çatışma, Ortadoğu’daki çatışmaların bugünün karasına vurmuş halidir. Oralardan sürülmüş, mitolojilerini yanlarına almış, inançlarını akıllarına koymuş Yahudilerin çatışması bu.
Yahudiler; tam 2000 yıldır, önce alıp satarak, sonra sömürgecilerin önüne düşerek ve sömürgecilerin değer ölçüsü paralarını ele geçirerek ve devletlerini şirketleştirerek bugünlere geldiler, “ABD’deki İsrail” i kurdular. Bu yolla dünyaya egemen oldular. Onlar uzun vadeli ve çok boyutlu düşünebilen bir topluluk. Bu yüzden çeşitliliği yönetebiliyorlar, hatta çeşitliliği savaştırabiliyorlar. Bugünkü Ortadoğu çatışmaları onların işi.
Önce Birinci Dünya Savaşıyla Osmanlı’yı parçaladılar, Ortadoğu’yu cetvelle böldüler, böldükleri yerlere çatışma tohumlarını ektiler, Irak’ta Alevi toplumun başına Sünni otokratları, Suriye’deki Sünni toplumun başına Alevi otokratları koydular. Kendileri de geldiler, 2000 yıl önce çıkıp gittikleri Akdeniz’in kenarına yerleştiler.
Şimdi dünyada iki İsrail var. ABD’deki İsrail ve Ortadoğu’daki İsrail. Bu iki İsrail; geldiler Ortadoğu’ya çatışma masasını kurdular, briç deyimiyle “el çaka, yer çaka” oynuyorlar. Bu masa yüzyıldır kurulu. Proje onların, gündem onların. Menüde; İran, Irak, Suriye, Türkiye, Mısır ve hatta Libya var.
Sonra,2.Dünya Savaşının ardından cetvelle böldükleri, içine çatışmalar yerleştirdikleri kabile düzenindeki hazırlıksız ve ordusuz Arapları Altı Gün ve Yom Kippur gibi savaşlarla sindirdiler. Bir müddet sonra Ortadoğu’da Arap milliyetçiliğine dayalı sosyalizm, Baas’cılık/Diriliş hareketi geldi, Irak Saddam’laştı, Suriye Esed’leşti, İran Molla’laştı. Ortadoğu’da ABD karşıtı bir cephe oluştu. ABD manipülasyonlarıyla Irak ve İran 1980’li yıllar boyunca tam 8 yıl savaştırıldı. Bu savaşta bir milyon ölü, iki milyon yaralı, 150milyar dolar zarar oluştu. Savaşın sonunda istenilen oldu, İsrail’in Ortadoğu’daki düşmanları zayıflatıldı.
Daha sonra endirek müdahalelerin uzun vakit aldığını gören ABD’deki İsrail; 2003 yılında Irak’a doğrudan saldırdı. Saldırının gerekçesi Saddam’ın İslamcı örgütlere destek sağlaması, kitlesel imha silahları üretmesi, Irak’a demokrasi getirilmesiydi. Ama gerçek; Ortadoğu’daki İsrail’in güçlü düşmanlarının ezilmesiydi. ABD’nin Irak’a saldırısında bütün Irak altyapısı, ordusu ve tarihi yok edildi. Bir milyon Iraklı öldü, altı milyon çocuk ortada kaldı, İsrail’in en güçlü düşmanı yok edildi.
Ama ABD’deki İsrail’e; Ortadoğu’daki İsrail’i korumak için daha etkin bir proje lazımdı. Günahı söyleyenlerin boynuna, Afganistan’da oluşturdukları İslamcı Terör Örgütü El Kaide’nin üstüne atarak pentagona ve ikiz kulelere bir çakma saldırı düzenletildi. Bu saldırılar gerekçe gösterilerek George W. Bush döneminde CIA’ye Stratejik Danışmanlık veren Rand Corperation Düşünce Kuruluşuna ‘’Sivil Demokratik İslam: Ortaklar, Kaynaklar, Stratejiler’’ başlıklı bir raporla; ABD’nin İslam’ı kontrol altına alabilmesi için BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) hazırlatıldı. Bugün Ortadoğu’da olacak her şey, o günden planlandı, zamanlandı. Irak halledilmişti, sıra Suriye’deydi. Suriye’nin bugünkü hali, o günden planlandı. Bu plan gereği 2011 yılında çeşitli vekalet orduları üzerinden Suriye iç savaşı çıkartıldı. Suriye içten içe, yavaş yavaş çökertildi. Yani Esad rejimi birkaç günde yıkılmadı, tam 13 yılda yıkıldı. İsrail’in Hamas ve Hizbullah’a saldırması, tüm liderlerini öldürmesi, 40bin insanı katletmesi, İran’ın bölgeden atılması ve Suriye’nin yalnızlaştırılması içindir. Hatta bölgede Suriye’nin arkasında duran Rusya’nın Ukrayna savaşı ile bölgeden uzaklaştırılması bu projenin bir parçasıdır. Proje o kadar büyük ve iyi tasarlanmıştır ki; bir tarafta Netanyahu, öbür tarafta Zelenski aynı amacın iki Yahudisi’dir.
Örgütlenmiş muhalifler harekete geçirilmiş, muhalifler işgalle uğraşırken İsrail, Suriye’nin askeri varlığını yok etmiştir. Temel amaç; İsrail’e yönelik yakın-uzak tüm tehditleri ortadan kaldırmaktır. Bu gerçekleştirilmiştir. Şimdi sıra muhtemelen ‘’cihat’’ diye diye gücünün ötesine geçmiş olan İran rejimini ortadan kaldırmaktır.
Şimdi bu çok boyutlu proje içinde “Suriye’nin ötesi”ne geçelim, dönüp kendimize bakalım:
Büyük Ortadoğu Projesinin Türkiye bölümünde; Türk ekonomisinin güçsüzleştirilmesi, Türk ordusunun zayıflatılması, Ergenekon tertibi, Fetullah Gülen isyanı, Türk demokrasisinin Ilımlı İslam ile tanıştırılması, PKK’nın desteklenmesi hedeflenmiştir.
Hadi uzatmadan söyleyelim; BOP Projesi gereği, Türkiye çoktandır Suriye olayının ve İsrail oyununun içindedir. Zaten 40 yıldır Amerikan destekli PKK ve daha sonra organize ettikleri PYD ve YPG; Türkiye’ye saldırılmaktadır. Türkiye meşru müdafaaya zorlanmış haldedir. Üzerimize vekalet savaşının kurum ve kurallarıyla gelen ABD’ye karşı koymak ve onlara aynı dilden vekalet savaşının kurum ve kurallarıyla cevap vermek zorundayız. Ayrıca Suriye Irak ve çevresindeki on milyon Türkü yalnız bırakmamak milli, ahlaki ve vicdani borcumuzdur. Onların dirençlerine adları ne olursa olsun, ister SMO(Suriye Milli Ordusu) veya Sultan Murat Tugayı olsun, onlara destek vermeli, yanlarında durmalıyız. Sayıları yüz binlere varsa da maliyetleri her yıl beş milyar doları aşsa da yanlarında durmalıyız.
Yıllardır yurtta sulh, cihanda sulh dedik, çok uğraştık, bu beladan kaçamadık. Kaçamadığımız bu belanın; iktidarı, muhalefeti olmaz, ‘’Milli’’si olur. Ok yaydan çoktan çıkmıştır, bir şey yokmuş gibi davranmak, üç maymunu oynamak zamanı geçmiştir.
Şu andaki görevimiz; ABD’deki İsrail’in gücünü ve yapısını dikkate alarak, onun politikalarını kendi lehimize etkilemektir. Ülkemizde oynanan oyunları bozmak, YPG ve PYD’yi durdurmak zorundayız. Ama durdurmanın en etkili yolu; “hazır olmak”tır. Hem diplomasiyi sonuna kadar kullanacağız, hem de her şeye hazır olacağız. Hem de Türklerin kesin çözümü olan, Türk birliğine doğru yürüyeceğiz.