Suriye’de HTŞ’nin öncülüğündeki muhalif grupların 8 Aralık’ta Esad rejimini devirmesini takip eden günlerde ülkemizde en çok merak edilen konu Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönüp dönmeyecekleri oldu. Suriye’de bundan sonra neler olacağı, PKK/PYD’nin ve radikal İslamcı grupların gelecekte neler yapabilecekleri, İsrail’in ülkenin güneyindeki işgal ve imha harekatının ne sonuçlar doğuracağı ve Türkiye’nin bu durumdan nasıl etkileneceğinden çok ülkemizdeki Suriyelilerin ülkelerine dönüp dönmeyeceği konuşuldu.
Suriye’de yönetimi ele geçiren HTŞ’nin “Suriye artık özgür, Suriyeliler ülkelerine dönebilirler” açıklaması, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, “Suriyelilerin gönüllü, güvenli ve onurlu geri dönüşleri için elimizden geleni yapacağız” şeklinde açıklama yapmaları, bazı gazete ve televizyonların son günlerde Cilvegözü sınır kapısında yaşanan yoğunluğa dikkat çekmeleri Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmek için can attıkları algısı yarattı.
Konunun uzmanları ise “kitlesel bir geri dönüşün henüz çok erken olduğunu, bunun için Suriye’deki koşulların olgunlaşması ve Türkiye’nin birtakım yasal düzenlemeler yapması gerektiğini, bunun için de en az bir yıllık süreye ihtiyaç olduğunu ifade etmektedirler. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da geçtiğimiz günlerde sosyal medyada yaptığı açıklamada “Suriye’de güvenli ve ekonomik olarak elverişli ortamın tesisi ile Suriyeli kardeşlerimizin onurlu güvenli ve gönüllü dönüşü de sağlanmış olacaktır” diyerek uzmanların değerlendirmelerini destekleyici yaklaşımda bulundu.
Ben “Suriyelilerin geri dönüşleri için en az bir yıl gerekir” diyen uzmanlar kadar iyimser değilim. Hatta korkarım Suriyelileri göndermek bir tarafa ülkemize ilave Suriyeli bile gelebilecektir. Bende bu kanaatin oluşmasının nedenleri şunlardır:
HTŞ’nin ilk icraatlarından birisi Halep, Hama, Humus ve Şam’daki tapu ve nüfus dairelerini bombalamak olmuştur. Irak, Libya, Afganistan’da da benzer olaylar yaşanmış, tapu ve nüfus kayıtları imha edilerek, ülkesine geri dönmek isteyen insanlar yersiz-yurtsuz bırakılmıştır.
Ülkenin ekonomisi; son 13 yıldır yaşanan çatışmalar ve dış müdahaleler nedeniyle onarılması çok zor yaralar almıştır. İstihdam alanı kalmamış, tarım ve hayvancılık yapılacak alanlar yok edilmiş ya da çıkar gruplarının eline geçmiştir.
Ülkede mafya ve çeteler son derece yaygınlaşmış, toplumsal huzuru tesis edecek güvenli ortam kalmamıştır.
ABD’nin Fırat’ın doğusuna yerleştirdiği PKK uzantısı PYD/YPG nüfus yapısını kendi lehine çevirmek için bölge insanlarını kovmuş, onların bütün mal varlıklarına el koymuştur. Radikal İslamcı grupların işgal ettikleri bölgelerde de benzer olaylar yaşanmıştır.
Ülkede nasıl bir yönetim oluşacağı, toplumsal düzenin nasıl sağlanacağı belli değildir. Etnik, dini ve mezhebi ayrılıkların yeni bir çatışma ortamı yaratacağı beklentisi hakimdir.
Bütün bunlara karşılık Türkiye’deki koşullar ülkemize yerleştirilen Suriyeliler için çok uygundur. Kendi ülkesinde neyle karşılaşacağı, nerede barınacağı, geçimini sağlayacak iş imkânı bulup bulamayacağı belli olmayan, huzur ve güvenliğinden endişe duyan insanların bu karmaşa ortamına kendiliğinden dönmelerini beklemek aşırı iyimserlik olacaktır.
Bunların yanında:
Ülkemize yerleştirilen sığınmacılar ABD ve AB’nin Ortadoğu projesinin bir parçasıdır. ABD ve AB bunların geri dönüşleri için henüz bir açıklama yapmamışlardır. Bunun yanında; Almanya’nın 5 milyona yakın kaçak sığınmacıyı Türkiye’ye göndermek için plan yaptığından, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Türkiye ziyaretinde bu konuyu gündeme getireceğinden söz edilmektedir.
Türkiye 3 milyar euro karşılığında AB ile geri kabul anlaşması yapmıştır. Bu anlaşma feshedilmeden AB’nin taleplerini reddetmek mümkün olmayacaktır. Anlaşmanın feshedilmesi de Türkiye’ye ilave maddi külfet getirecektir. İçinde bulunduğumuz ekonomik zorluklar içinde bu maddi külfetin karşılanması oldukça zordur.
Suriyelilerin geri dönüşlerini sınırlayacak daha pek çok neden sıralanabilir. Asıl önemlisi de ülkemizde geri dönüşleri sağlayacak düzenlemelerle ilgili çalışmalara başlandığıyla ilgili bir bilgi yoktur. Buna karşılık hala ensar-muhacir kavramlarından, Suriyelilerin geri dönmelerini isteyenlerin ırkçı ve faşist olduğundan söz edilmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan; 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle yaptığı konuşmada yine bu düşüncelerini açıkça ifade etmiştir.
Bu durumda Suriyelilerin geri dönüşleri çok uzun zaman alacaktır. Bu sürede vatandaşımız olanların, ülkemizde doğup büyüyenlerin, iş-güç sahibi olanların “gönüllü, güvenli ve onurlu” geri dönüşleri de mümkün görünmemektedir. Mevcut Suriyelilerin geri dönüşleri bir tarafa yenilerinin gelmemesi bile nispeten yararımıza olacaktır.