CHP’li Bakan’dan Soylu-Yerlikaya karşılaştırması

TBMM Genel Kurulu’nda 2025 yılı bütçe görüşmeleri devam ediyor. CHP İçişleri Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Murat Bakan, İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerine konuştu.

Konuşmasında polis intiharlarına dikkat çeken Murat Bakan, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya intihar eden polisin notunu okudu. “Soylu’yu geride bıraktınız” diyen CHP’li Murat Bakan, Soylu ile Yerlikaya’yı kıyasladı, “Soylu döneminde az da olsa bir denge vardı sen tamamını tarikatçı, cemaatçi yaptın!” dedi.

 

Bakan, uyuşturucuyla mücadele verilerine dikkat çekti: “Türkiye’de 747 milyon kök hint kenevirinin bin 493 kilometrekare alana ekildiğini gösteriyor. Sizin verilerinize göre; Kilis büyüklüğünde bir alan uyuşturucu üretiminde kullanılıyor demek.” Kapalı nüfus sayımı yapma önerisini tekrarlayan CHP’li Bakan, “Gelin, kapalı nüfus sayımı yapalım, ne kadar yasa dışı göçmen var, ne kadar geçici koruma altında var, ne kadarı sınırlarımız içinde? Bunun derhâl yapılması lazım; takke düşsün, kel görünsün” dedi ve Suriyelilerin dönüşü için zorlayıcı ve teşvik edici tedbirler alınması gerektiğini söyledi.

Tutuklu olan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’e selam gönderen CHP’li Murat Bakan sözlerini şöyle tamamladı: “Saraylar saltanatlar çöker, kan susar bir gün zulüm biter, menekşeler de açılır üstümüzde leylaklar da güler, bugünlerden geriye, bir yarına gidenler kalır bir de yarınlar için direnenler…”

CHP’li Murat Bakan konuşmasında şunları söyledi:

Polisin intiharından, nişanlısı sorumlu, ailesi sorumlu, ülke ekonomisi sorumlu; Ali Yerlikaya’nın hiçbir sorumluluğu yok!

Bu gördüğünüz, sizin bütçe sunuş planınız, 13 tane madde var burada; bütçe rakamı, kurumsal kapasite, idari hizmetleri çıkardığınızda 10 temel maddenin 8 tanesi, terörle mücadele, asayiş, organize suç, uyuşturucuyla mücadele… Bunların tamamı Emniyet ve Jandarmanın konusu. Bu bütçede polis var mı, bu bütçede jandarma var mı? Bu bütçede ne polis var ne jandarma var. Siz polisin, jandarmanın derdiyle dertlenmiyorsunuz. Neden söylüyorum bunu? Bizim soru önergelerimize verdiğiniz yanıtlardan, komisyonda arkadaşlarımızın sorduğu sorulara verdiğiniz yanıtlardan biliyoruz. Ne diyorsunuz intiharlarla ilgili? ‘Sınıflandırma yaptım. Ailevi nedenler, nişan, düğün problemi, kripto para, aşırı borçlanma, gönül ilişkisi, psikolojik nedenler, depresyon…’ devam ediyorsunuz. Sayın Bakan, siz olayı kavramakta güçlük çekiyorsunuz. Bu problemler sadece polislerin yaşadığı problem mi, jandarmanın yaşadığı problem mi? Diğer meslek grupları bu problemleri yaşamıyor mu? Her nişanı bozan intihar mı ediyor? Bizim sorumuz, tüm meslek grupları içinde neden en çok polisler, jandarmalar intihar ediyor? Çalışma koşullarının etkisi yok mu? ‘Depresyondan intihar ediyor’ dediğiniz polis neden depresyonda? Bunda amir baskısının etkisi yok mu? Ekonomik sebeple intihar eden polis, jandarma neden bunu yaşıyor? Bu kadar basit mi bu iş? Siz İçişleri Bakanı olarak komisyonda diyorsunuz ki: ‘Nişandan yüzüğü atmış, ‘Ya benimsin…’ Tak intihar etmiş. Ne söyleyebilirim ben buna?’ Nasıl böyle bir şey söyleyebilirsiniz? Polisin intiharından, nişanlısı sorumlu, ailesi sorumlu, ülke ekonomisi sorumlu; Ali Yerlikaya’nın hiçbir sorumluluğu yok! Hangi konuda sorumluluk alıyorsunuz? Polisin yüzyıldır yaptığı rutin operasyonu her gün sosyal medyanızdan paylaşıyorsunuz; TUSAŞ’a terör saldırısı oluyor, bizim gibi taziye mesajı yayınlıyorsunuz.

‘Yok!’ dediğiniz intihar mektubunu okuyorum size, var mıymış Sayın Bakan?

Komisyonda aynen şöyle söylüyorsunuz: ‘Şu çalışma saatlerinden dolayı ben bunu yaptım diye bir tane mektup yok ya! Böyle olsa savcı bizi çağırır ya!’ Ya, konuya bu kadar uzaksınız. Polis ‘çalışma koşullarından dolayı intihar ediyorum’ demez, çalışma koşulları polisi depresyona sürükler. Kaldı ki bunu diyen de var. Polis Memuru Murat Baş ardında bıraktığı notta: ‘Hak ettiğim emekliliğimin durdurulması ve ikinci şark adaletsizliği beni yordu, bıktırdı, hayata küstüm. Hep kurallara uydum, devleti yönetenler uymadı. Aylarca genelge çıkar emekli olurum, şu lanet şarktan kurtulurum diyerek bekledim son ana kadar. Başımızda -iyi dinleyin- hep memurlarına hiç faydası olmamış İçişleri Bakanları tarafından yönetildim. Çalışma şartlarının düzensizliği -dinleyin burayı- sürekli keyfî ek görevler, çıkışı olmayan mesailer… Sizleri üzeceğim için özür dilerim. Kalbim hassas olduğu için hiçbir arkadaşı, akrabamı özel olarak arayıp vedalaşamadım’ diyor. Yani ‘Yok!’ dediğiniz intihar mektubunu okuyorum size, var mıymış Sayın Bakan? Konuşmam bittikten sonra göndereceğim size.

Soylu döneminde az da olsa bir denge vardı sen tamamını tarikatçı, cemaatçi yaptın!

Siz Bakan olduğunuzda ben burada çıktım: ‘Soylu’dan daha kötüsü olamaz ama bu sizi başarılı da kılmaz’ dedim. Ama siz bir konuda, negatif anlamda, Soylu’yu geride bıraktınız. Ben Bakanlığı döneminde Soylu’yla çok mücadele ettim, eski vekil arkadaşlar bilir, hep eleştirdim. 2022 bütçe konuşmasında aynen şöyle demişim: ‘Emniyet Genel Müdürlüğünde tüm tayin, atama, terfiler tamamen tarikat-cemaat dengesine göre yapılıyor. Bakın, Menzilci, Okuyucu, Yazıcı, Erzincan grubu, İsmailağa cemaati… Buradan seni uyarıyorum Süleyman Soylu, kula kulluk edenlerin bu ülkeyi ne hâle getirdiğini geçmişte yaşadık, bir daha asla izin vermeyeceğiz.’ Şimdi dönüyorum; Soylu döneminde az da olsa bir denge vardı; o kadar tarikatçı, cemaatçinin yanında seküler, milliyetçi, vatansever müdürler vardı, Alevi il emniyet müdürleri vardı. Şimdi hiçbiri kalmadı, sen tamamını tarikatçı, cemaatçi yaptın.  Kimden bahsettiğimi de, kimlerden bahsettiğimi de iyi biliyorsun. Şimdi, buradan seni uyarıyorum Ali Yerlikaya: Kula kulluk edenlerin bu ülkeyi 15 Temmuzda ne hâle getirmeye çalıştığını gördük. Bir daha asla buna izin vermeyeceğiz. Devlet memuru sadece amirinden emir alır, tarikat şeyhinden şıhından emir almaz, sadece devlete bağlılık duyar. Devlet memuru sadece Anayasa’ya bağlıdır, kanuna bağlıdır, vatana bağlıdır; şeyhine, şıhına bağlı değildir.

Sizin verilerinize göre; Türkiye’de 747 milyon kök hint keneviri bin 493 kilometrekare alana ekiliyor

Uyuşturucuyla mücadelede on ayda 41 bin operasyon yapmışsınız, tebrik ediyorum, alkışlıyorum; bu, herhalde dünya rekoru. Ancak tutuklu sayısı, 29 bin 738. Yani neredeyse her suçlu başına 2 operasyon yapmış. Yani bu rakamlar ya sizin operasyonları abarttığınızı ya da operasyonlarda başarısız olduğunuzu gösterir. Operasyon başına yarım suçlu yakalamışsınız. Peki, yakalanan uyuşturucu miktarı ne? On ayda 112 milyon kök kenevir, bu başarı mı? Değil. ‘Niye?’ diyeceksiniz, Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi diyor ki: ‘Üretilen uyuşturucunun yüzde 85-90’ı yakalanamıyor.’ Hadi, biz çok başarılıyız, yüzde 15’ini yakaladık. Ne kadar oluyor? Türkiye’de 747 milyon kök hint kenevirinin bin 493 kilometrekare alana ekildiğini gösteriyor, bu sizin verdiğiniz rakam. Sizin verilerinize göre; Kilis büyüklüğünde bir alan uyuşturucu üretiminde kullanılıyor demek Sayın Bakan. Açıkladığınız rakamlar, Türkiye’nin sadece uyuşturucu rotası değil, otobanı olduğunu gösteriyor ve aynı zamanda üretim merkezi hâline geldiğini gösteriyor. Eskiden sadece uyuşturucu rotası olarak anılırdı. Şimdi İzmir’in dağ köylerinde de Van’ın, Çaldıran’ın köylerinde de 10-12 yaşında çocuklar sentetik uyuşturucu kullanıyor. Artık mesele, uyuşturucuyu yakalamak değil, onun Türkiye’ye girmesini ve burada üretilmesini engellemek.

Yurt dışına yüksek teknoloji ihraç edecektik, suç ve suçlu ihraç eder hale geldik

Organize suçla mücadelede durum nasıl? Benzer. Artık organize suç, büyük organizasyonların, büyük suç şebekelerinin işi değil, her mahallede bir suç organizasyonu, çete var; mantar gibi bitiyorlar. Hepimizin yüreğini yakan, polis memurumuz Şeyma Yılmaz’ı şehit eden alçağa sosyal medyada sahip çıkan, devlete meydan okuma cüretini gösteren suç organizasyonları var. Sizin Bakanlığınız döneminde suç örgütlerinin liderleri sosyal medyada canlı yayın açıyor. Polisin hakkını savunan polis meslektaşlarını ise siber güvenlik takip ediyor, onlarla ilgili soruşturma açıyor, onu takip etmesi gerekirken. Sayın Bakan, bırakın siz Türkiye’deki suç organizasyonlarını Türkiye’de önlemeyi, artık dünyaya suç ve suçlu ihraç eder noktaya geldik. Türk suç örgütleri hesaplaşmalarını Fransa’da yapıyor, İspanya’da yapıyor, Yunanistan’da yapıyor; daha birkaç gün önce Gürcistan’da 4 Türk vatandaşı uyurken öldürüldü. Diğer taraftan, uluslararası suç örgütlerinin de meskeni burası oldu, bunu ben söylemiyorum; INTERPOL, EUROPOL söylüyor. Yurt dışına yüksek teknoloji ihraç edecektik, suç ve suçlu ihraç eder hale geldik. Kimse bize İçişleri Bakanlığının uyuşturucu ve organize suçla mücadelede başarılı olduğu masalını anlatmasın, bu iş artık devletin topyekûn mücadelesini gerektirir noktaya gelmiştir.

Kapalı nüfus sayımını yapalım, takke düşsün kel görünsün

Gelelim göç konusuna… Ne gireni önleyebiliyorsunuz ne çıkanı önleyebiliyorsunuz bir kere. Bunu neye göre söylüyorum? İki hafta önce Van’a, Özalp, Saray sınır köylerine gittim. Ya, bir Allah’ın kulu sınıra birkaç kilometre mesafedeki köye ne giderken ne gelirken bana bir şey sormadı, vekil olduğumu bilen de yok. 2 tane kontrol noktası var, kontrol yok. Sınırdan geçen bir yasa dışı göçmen elini kolunu sallayarak Van’a, oradan istediği her yere gidebilir. Çıkış güvende sanıyorduk, öyle söylüyordunuz, daha yeni 150 bin geçici koruma altındakini düştünüz sayıdan. Niye? ‘Bir yıldır devlet hizmetine ulaşamıyor, Avrupa’da olduğunu tahmin ediyoruz.’ diyorsunuz. Bunlar ışınlanarak mı gittiler, uçarak mı gittiler? Bunlar sınırları geçerek gittiyse sınırları da koruyamıyorsun demektir. Bakın, haziran ayından beri dillendirdiğimiz bir şey var ‘Kapalı nüfus sayımı yapalım.’ İlk biz dillendirdik, sonra İYİ Parti de sahip çıktı. Gelin, kapalı nüfus sayımı yapalım, ne kadar yasa dışı göçmen var, ne kadar geçici koruma altında var, ne kadarı sınırlarımız içinde? Herkes ayrı bir rakam söylüyor, bilelim, biyometrik verilerini toplayalım, bunların adreslerini bulamadıklarınızı tespit edelim. Niye bunu yapmıyorsunuz? Bunun derhâl yapılması lazım; takke düşsün, kel görünsün.

Suriyelilerin dönüşü için teşvik edelim ve birtakım zorlayıcı tedbirler de alalım

Gelelim Suriyelilere… Artık, savaş bitti, Esad rejimi düştü, geçici koruma hukuki statüsü kalmadı artık. Tabii ki biz şunun farkındayız: Bunlar bir çırpıda dönemez ama bakanlık olarak, devlet olarak bir teşvik edici, bir de zorlayıcı bir plan olması lazım. Eğer Cumhurbaşkanının dediği gibi ‘Gönüllü, ne zaman istiyorlarsa gitsinler’ derseniz, şu andan itibaren yasa dışı olarak burada kalan herkese ‘Yasa dışı olarak kal’ demiş olursunuz. Bunun hem toplumsal sonuçları olur, toplumsal çatışmalara da meydan verir. Toplumda büyük bir beklenti var bunların dönüşüyle ilgili ama bunlara bir süre verelim, zaman verelim, teşvik edelim ve birtakım zorlayıcı tedbirler de alalım, diyelim ki: ‘Şu vakte kadar ülkenize dönün.’ Herkes kendi vatanında sağ olsun; gitsin, ülkesinin toprak bütünlüğünü sağlasın, imar etsin, orada ağır aksak da olsa bir demokrasi inşa etsin. Biz de iyi komşularımız var diyelim, birbirimize gidelim, gelelim, ticaret yapalım.

Ahmet Özer’e selam…

Bir selamım var, haksız hukuksuz yere gizli tanık beyanıyla cezaevinde tutulan belediye başkanımız Ahmet Özer’e; ‘Saraylar saltanatlar çöker, kan susar bir gün zulüm biter, menekşeler de açılır üstümüzde leylaklar da güler, bugünlerden geriye, bir yarına gidenler kalır bir de yarınlar için direnenler…’”