Suriye ile ilgilenen bütün ülkelerin terör örgütleri listesinde yer alan Heyet Tahrir Eş-Şam (HTŞ) isimli radikal İslamcı örgütün 61 yıllık Baas rejimini 8-10 günde devirmesi ve Devlet Başkanı Esad’ı ülkesinden kaçmaya mecbur bırakması sonrasında en çok merak edilen Suriye’yi nelerin beklediği oldu. Suriye’yi nelerin beklediğini değerlendirebilmek için önce ülkenin iç dinamiklerine ve bu iç dinamikler üzerinde etkisi olan dış etkenlere bakılmalıdır. Suriye’nin yeniden yapılanmasına etki edecek unsurlardan bir tanesi PKK uzantısı PYD/YPG, diğeri radikal İslamcı HTŞ’dir. Her ikisi de ABD ve ortaklarının projesine göre dizayn edilmiştir.
PKK/PYD; Büyük Kürdistan projesinin Suriye ayağıdır. ABD ve ortaklarının desteğiyle bugüne kadar elde ettiklerinden vazgeçmeyeceği görülmektedir. ABD’den de PKK/PYD’nin etkisizleştirilmesini beklemek mümkün değildir. Çünkü zaten Suriye’nin bu duruma düşürülmesinden amaçlanan; ülkenin parçalanması, bölgede İsrail’in güvenliğini destekleyecek bir Kürt yapılanmasının tesis edilmesidir.
Geçtiğimiz günlerde ABD ve Fransa’nın oluşturduğu bir heyetin; PKK/PYD ile Irak’taki Barzani’nin partisi KDP’nin Suriye kolu olan Suriye Kürt Ulusal Konseyi’ni (ENKS) Kamışlı’da bir araya getirmişlerdir. ABD ve Fransa, PKK/PYD’nin Fırat’ın doğusundaki varlığını sürdürmesinden yanadırlar ve bunun da ötesinde PKK/PYD ile Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimini (IKBY) birleştirmeye çalışmaktadırlar. KDP lideri Barzani de bu fikre sıcak bakmaktadır.
HTŞ lideri Colani şimdilik ılımlı mesajlar vermektedir. Maksadı; HTŞ’nin terör örgütleri listesinden çıkarılmasını ve başta İsrail olmak üzere müdahil ülkelerin desteğini sağlamaktır. Nihai hedefi ise ülkenin kuzeyinde siyasal İslamcı bir yönetim kurmaktır.
İsrail; HTŞ’nin Şam’ı ele geçirmesinin hemen ardından Suriye’nin askeri gücünü hedef alarak büyük zayiat verdirmiş, Golan’ı Suriye’nin güneyinde oluşturacağı bir koridorla PKK/PYD bölgesine bağlamak için bölgeyi işgal etmeye başlamıştır. Şam’ın güneyindeki dağlık bölgelerde yaşayan Dürziler de İsrail’in kontrolüne girmişlerdir. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar; Ekim ayı sonunda “İsrail’in güvenliği için Suriye’de Kürt ve Dürzi gruplarla bir azınlık ittifakı kurmaları gerektiğini” içeren bir açıklama yapmıştır. Bu da İsrail’in Suriye’deki hedefini açıkça ortaya koymaktadır. Netenyahu; İsrail’in Suriye’deki askeri varlığının 2025 yılı sonuna kadar bölgede kalacağını söylemektedir. Ancak bugüne kadar İsrail’in işgal ettiği bölgelerden çıktığı görülmemiştir.
Rusya ve İran; ülkedeki bütün etkilerini kaybetmişlerdir. Colani; İran’lı milislerin ve İran destekli Hizbullah’ın Suriye’den ayrıldıklarını söylemiştir. Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığını çekmekte olduğu konuşulmaktadır. Bu konuda bir açıklama yapan Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov; Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığının devamını HTŞ ile yapılacak görüşmelerden elde edilecek sonuca bağlamıştır. Rusya muhatap olarak HTŞ’yi tanıdığını bu şekilde ilan etmiştir.
Türkiye HTŞ’ye yakın durduğu izlenimi vermektedir. MİT Başkanı İbrahim Kalın; geçtiğimizi günlerde Şam’ı ziyaret etmiş, HTŞ liderleriyle görüşmeler yapmış, Emevi Camiinde namaz kıldığı, HTŞ liderinin bizzat kullandığı bir araçla Şam’da gezinti yaptığı görüntüleri paylaşmıştır. Bu Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesinin ve HTŞ’ye verdiği desteğin ifadesidir.
Aynı günlerde bir açıklama yapan ABD’nin gelecek başkanı Trump; “Türkiye’nin kilit ülke olduğunu, Suriye’deki gelişmelerin arkasında durduğunu, bölgedeki nihai kazananın Türkiye olacağını” söyleyerek Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a övgüler yağdırmış, “ABD askerlerinin Suriye’de ölmesini istemediğini” ifade ederek ABD askerlerinin çekilebileceği mesajı vermiştir. Öyle görünüyor ki; Trump, Suriye’deki ihaleyi geçmiş başkanlık döneminde olduğu gibi yine Türkiye’ye yıkmaya çalışmaktadır. Türkiye ABD’nin çizgisinde hareket ederse Suriye’deki PKK/PYD özerkliğini kendi elleriyle tesis edecek demektir. Öyle sanıyorum; geçtiğimiz aylarda ülkemizde başlatılan “Kürt Sorunu” tartışmasının Suriye’deki gelişmelerle ilgisi vardır ve bütün gelişmeler Suriye’nin yapılandırılması planlarının HTŞ harekete geçmeden çok önce yapılmış olabileceği kanaati uyandırmaktadır.
Bu tablo içinde Suriye; Fırat’ın doğusunda PKK/YPG bölgesi, kuzeyinde HTŞ ile birlikte radikal İslamcı grupların tesis edeceği yönetim bölgesi ve Güneyde İsrail’in işgal ettiği Dürzi azınlık bölgeleri olmak üzere üç parçaya ayrılacak gibi görünmektedir. Ayrıca ülkede Türkmen, Süryani, Ortodoks ve Alevi azınlıkların da PKK/PYD ile HTŞ’nin baskısı altında bulundukları ve endişe içinde oldukları haberleri gelmektedir. Bu durum Suriye’yi tıpkı Irak, Libya, Afganistan gibi çok uzun yıllar istikrarsız kılacaktır. Bu da ABD ve ortaklarının amacına hizmet edecektir. ABD ve ortaklarının bölgemizdeki amacı hedeflerine koydukları ülkeleri sürekli istikrarsızlık içinde tutmaktır.
Suriye’de neler olacağını değerlendirirken ülkenin neden bu duruma düştüğünü de göz önünde bulundurmakta ve durumdan dersler çıkarmakta yarar vardır. Kendisinin, ailesinin ve yakınlarının çıkarlarını ulusal çıkarların üstünde tutan Esad; ülkesinde ulusal birliği ve beraberliği tesis edememiştir. Yönetim tarzı devlete güveni yok etmiştir. Ordu savunma kabiliyetini bütünüyle yitirmiş, HTŞ gibi bir örgütün baskısına dayanamayarak bir haftada ülkesini teslim etmiştir.
ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) planlandığı gibi icra edilmekte, Suriye ayağı da tamamlanmaktadır. Bölge ülkelerinin yönetim kadrolarının çoğu da bu projenin bilinçli ya da bilinçsiz işbirlikçileridir. Siyasi ve ideolojik çıkarını bu projeye bağlayan yönetimler; ülkesinin ve yurttaşlarının nasıl etkileneceğinden çok durumdan nasıl fayda sağlayacaklarını hesap etmektedirler. Bölge ülkelerinin bu şekilde huzur, güvenlik, birlik-beraberlik ve refahlarını sağlamaları mümkün değildir. ABD ile ortaklarının ve durumdan çıkar sağlamaya çalışan devletlerin çizdiği rotayı izlemek çözüm olmayacaktır.