Prof. Dr. Zeynep Oktuğ Tırnova yazdı…
Yaşamımız boyunca neyi “normal” neyi “normal dışı” olarak algıladığımız değişken olabilir. Normal olarak algıladıklarımız bize kendimizi daha iyi ve güvende hissettirir. Bu yüzden zaman zaman kendimizi normalleştirme çabası içinde bulabiliriz. Diyelim ki, yöneticiniz yaptığınız bir hata yüzünden size çok öfkelendi. Ekibinizle yaptığınız toplantıya geldi, masanın üzerindeki dosyaları duvara fırlattı, yazı tahtasını devirdi, önünüzdeki kağıtları yüzünüze çarpıp size hakaret etti. Sizce yöneticinizin davranışı “normal” mi, yoksa “normal dışı” mı?
Normal ve normal dışı kavramları, erken dönem araştırmalarda birbirinden ayrı iki kategoride yer alıyormuş gibi görülse de ilerleyen yıllarda bunların bir düzlemin iki ucunda yer aldığı, derecelendirmenin esas olduğu konusunda fikir birliği sağlandı. Böylece “normal mi, değil mi” sorularının yerini “ne kadar normal” sorusu aldı. “Ne kadar” sorusunun yanıtı koşulların algılanışından bağımsız değildir. Az önce sözü geçen yönetici kötü bir gün geçirmişse, eşiyle kavga etmişse, bankadan istediği krediyi alamayacağını öğrenmişse, o zaman davranışı “biraz daha normal” kabul edilebilir mi? Bunu kabul edersek, yöneticinin davranışını normalleştirmiş olur muyuz?
Normalleştirme bazen “önemsenen şeylerin daha az önemsenir hale gelme” süreciyle karışır. Normalleştirme içinde önemsizleştirmeyi barındırmaz. Kendi öznel bakış açınızdan olabildiğince çıkıp, objektif bakışa mümkün olduğunca yakınlaşmayı gerektirir. Ekip toplantısında olanları sadece kendi duygu ve düşüncelerinizi esas alarak değerlendirirseniz, duyguları yoğunlaştıran sivri yönler muhtemelen iyice açığa çıkar. Olanları bütün verileri dikkate alarak, gerçekçi bir bakış açısıyla, objektif bir çerçevede değerlendirirseniz, duyguları yoğunlaştıran sivri yönler hala orada olsa da yeterince uzaklaştığınız için “batma” olasılıkları azalır.
Olgunlaştıkça gerçekçi bakış açısını “bilinçli olarak” tercih etme eğilimi artar. Bu bilinçli tercih normalleştirmeyi kolaylaştırır, ama kişinin artık kendi duygu ve düşüncelerini önemsemediği anlamına gelmez. Normal ve normal olmayanı birlikte barındıran yaşamın doğal akışını daha iyi kavrayabildiği anlamına gelir.