Bir yanda bitmek bilmeyen Ukrayna ve Ortadoğu’daki savaşlar, iklim değişikliğiyle mücadelede yerinde saymalar, Beyaz Sarayda iktidar değişikliğinin doğurduğu belirsizlik, bu yıl da Türkiye’yi ve Avrupa’yı zorlayacağa benziyor. Aramızdaki fark; AB’de basın, AB’nin nasıl bir pozisyon alması gerektiğini tartışırken bizim basın, Ortadoğu’da kazananın maalesef İsrail olduğu bilinirken, hala Suriye, Gazze, Öcalan hayallerine kapılmış yüksekten atış yapıyor…
Trump-Putin ilişkisi, Ukrayna’dan Ortadoğu’ya ve Afrika’dan küresel ekonomiye kadar jeopolitik dengeleri derinden etkileyecek. Peki Avrupa Birliği bu tablonun neresinde? Biz nerede duruyoruz?
Olup bitene seyirci kalmanın getirdiği büyük bir sorumlulukla karşı karşıyayız. İç ve dış politikada atılan hatalı siyasi hamleleri aşmak, ekonomiyi canlandırmak, demokratik değerleri savunmak ve yapay zekâ ile büyük teknoloji karşısında kendimizi koruyabilmek için harekete geçmek zorundayız… Kaderimizin Trump ve Putin’e bağlı olmasını istemiyorsak tabii…
Trump’ın henüz nasıl bir yol izleyeceği de tam bilinmiyor… Ukrayna’yı Putin’e teslim etmesi olası görünmese de ABD’nin müstakbel başkanının Ukrayna’yı desteklemenin maliyetini Avrupa ülkelerine daha fazla yüklemek isteyeceği aşikâr. Tam da AB’nin en büyük ekonomileri Fransa ve Almanya’nın iç siyasette yaşadıkları, AB’yi güçlü bir siyasi liderlikten yoksun bırakmışken… Polonya dahil Avrupa ülkeleri, henüz hazır olmadıkları bir zorlukla karşı karşıya kalabilirler.
Ya biz? Trump ‘un “Suriye’nin anahtarı Türkiye ” pohpohlamasının anlamının, Suriye’deki maliyeti Türkiye’ye yüklemek olabileceğini hiç düşündük mü? Biz Suriye’yi ilk ziyaret eden olmak için yarışırken, Suriye geçici yönetiminin ilk ziyaretini BAE yapmasının asıl yorumlamak gerekir? Bundan böyle sınırımızdaki Suriye Milli Ordusu diye yeniden isimlendirilen güçlerin finansmanını kim karşılayacak? Şimdiye kadar olduğu gibi yine Türkiye mi? Ülkemizde verilen 40.000 şehidimizin sorumlusu PKK’nin başı Öcalan’ın serbest kalmasına halkımız hazır mı?
Jeopolitik değişimler ortak inisiyatifler geliştirme gerekliliğini ortaya koyar, Türkiye’nin siyasi toplumsal yapısı, hedefleri, yol haritası, kuruluş değerleri doğrultusunda yeniden tasarlanmadan bunun mümkün olacağı düşüncesi yanıltıcı olur.
Kapsamlı kamusal tartışmalara ihtiyacımız var ama Türkiye kendi kamusal tartışma platformlarını oluşturacak demokratik anlayıştan çok uzakta. Yurttaşların desteği olmadan Türkiye kendisini sosyal medyadaki trollerin yönlendirdiği politikaların ellerine bırakamaz.
Demokratik değerleri yani refah için ticareti, zenginliğin paylaşılması için sosyal reformları, demokrasiyi ve bağımsız mahkemelerin yolsuzluklarla mücadele ettiği, azınlıkların çoğunlukla eşit muamele gördüğü, hukuk devletini müdafaa etmek için AB ile birlikte bölgemizi bir savunma birliğine dönüştürmemiz gerekiyor…
Yukarıdaki somut öneriler 2025 yılında hükümetlerin çöken dünya düzeni karşısında neyi tercih edeceğini gösterecektir. Trump’a uyum sağlama çabalarını mı, yoksa Trump’ı doğru yola döndürmeye ikna etme girişimlerini mi?