Bilgisayarımda “basılmamış” bir kitap duruyor… Adı; “Olanaksız yoktur”
Yazarı; Prof. Dr. Ramazan Abay…
Okumamı istedi, internetten gönderdi…
Okumaya başladım…
Son yıllarda okuduğum, beni gerçekten ve derinden etkileyen kitabı bitirirken, kendi kendime söylendim; “Bu kitap basılmalı ve de çocuklarını büyüten, üniversitelere göndermeye ya da iş hayatına dahil etmeye karar veren her baba, dahası ‘her iş adamı ve ekonomi yazarı’ da bu kitabı okumalı ve de çocuklarına okutmalı…”
Ve de kitabı yazmaya karar verdim.
Ramazan Abay hocamla, GÖZLEM Gazetemizin yayın kurulunda tanıştım. O kuruldaki sohbetlerimizde, Ondan, “ekonomi ve iş alemi” konularında çok şey öğrendim…
“Olanaksız yoktur” kitabını bana gönderdiğinde, bir dost ne yazmış acaba” merakı içinde okumaya başladım…
Ama, kitap, ilk sayfalarından sonra, son sayfasına kadar, “Ne yazmış acaba” merakının çok ötesine geçti; sindire sindire, her yaşta, herkese “hayat dersi kitabı” olarak okutacak bir eser oldu, benim için…
Evet, Ramazan hocamız bu kitabı hemen bastırmalı…
Bir köy çocuğunun “okuyacağım” diye azmetmesi, bir akademisyenin yetişmesi, bir iş adamının büyük başarılara imza atması, bir baba örneğinin olgunlaşması, kitabın “akıcı üslubu” ile neredeyse bir solukta okunuyor… Ama sonra, yeniden ve derinden okunma süreci başlıyor…
Mesela “liderlik” üzerine pasajlarını kaç defa okudum, hesabını tutmadım.
Türkiye, ekonomi ve iş adamları üzerindeki görüşlerini de…
Sayın ve sevgili Hocam, hiç durma, ülke için, ülkenin babaları ve çocukları için bu kitabı bastır… Okusunlar…
Ben de “iş adamı” olan oğluma hediye edeyim…
Teşekkürler, Ramazan Hocam, teşekkürler…
++++++++
“Şair Eşref Yaşasaydı, ne derdi?” (Cehdizâde – 168)
Nihat Demirkol
++++++++
Sözün Özü…
Dünyada kusursuz iki insan vardır. Biri ölmüştür, biri de doğmamıştır.
Çin Atasözü
++++++
Erdem ve Politika…
“Devleti yönetenler ve özellikle politikacılar YOKSUL kalmalıdırlar. Aksi hâli milletin yoksul olmasıdır ki; biz Kurtuluş Savaşını milletin zengin olması için yaptık” konuşmasını, 1925 yılında Ankara Hukuk Fakültesi açılışında öğrencilere hitaben yapan Adalet Bakanı M. Esat Bozkurt bir ilkeyi noktalamıştır…
+++++++
GÖRGÜ…
Lokanta adabı…
Lokantada yemek yerken esas etrafındakileri rahatsız etmeyecek şekilde yemek yemektir. Sofra düzeninde diplomatlar çeşitli çatal bıçakların düzeni ve hangi çatalla başlanacağı üzerine kitaplar yazabilir. Normalde bıçak sağda, çatal soldadır. Ve bıçağın kesen tarafı tabağa doğrudur (Komşunuza zarar vermemek için). ABD’de bıçakla kestikten sonra bıçağı bırakıp çatal ile yemek yenir. Bunun iç savaştan kalma bir alışkanlık olduğu da söylenir; her an bıçağın sağ elinde olmasının “masadakileri tedirgin edeceğini” düşündüklerinden. Almanya’da patates çatalla kesilir, bıçakla kesmek bu önemli sebzeye bir saygısızlık olarak addedilir. Çok da önemsenmemeli bu tür tarihi alışkanlıklar. Ben sağla yazan yarı sağlak-yarı solak olduğumdan bıçağı sol elimle tutarım çocukluğumdan beri. Sol ele uygun balık bıçağı olmadığın dan da şikayetçiydim (ayol!). “40 yıl önce” nişanlım bir gün bir gümüş balık bıçağını alıp kuyumcuda kestirip ters kaynattırmış. O günden beri solaklara has özel balık bıçağım var. Evde balık yerken onu kullanıyorum. Lokantada ne gelirse. Tavuk ve balık elle de yenilebilir, çok fazla gürültü ve etrafa saçma olmadığı sürece. (Kelle, kanatlı, balık elle!).
Mahmut Tolon