Olmaz olur mu, tarihin hemen her döneminde en yapıcı, devrimci ama aynı zamanda en yıkıcı, felaket yaratıcı kararlar, eylemler de çılgın liderlere ait. Hem parlatıyorlar hem de karartıyorlar bizleri çılgın liderler yüzyıllar öncesinden bugüne, Cengiz Han’dan Büyük İskender’e, Deli Petro’dan Adolf Hitler’e uzanan menzilde. Liderlik, öyle dışarıdan bakıldığında sundukları ile büyüleyici, göz kamaştırıcı ve cazip bir alan. İnsanlar saygı gösteriyor, izliyor, takdir ediyor, alkışlıyor, şımartıyor adeta. Ta ki, onların gözünden düşene, saygınlığını yitirene kadar. Lider olmak, yalnızca zirveye tırmanmak, gösterişli bir konuşma yapmak ya da alkışlar arasında bir yere oturmak değil. Gerçek liderlik, bir sanat ile bilim arasındaki ince çizgide denge kurmaktan, insan ruhunun derinliklerine inmekten geçiyor. Bu dengeyi kurabilenler başarılı olabilirken, çoğu insan bu yolculukta kayboluyor.
Çoğu zaman bu parıltılı dış yüzeyin ardında hiç unutmayalım ki karmaşık bir yapı ve ağır sorumluluklar yatıyor. Her an, her karar, yeni bir karmaşayı çözmeye dönük ve bu, yalnızca bilgiyle, zekayla değil, aynı zamanda cesaretle, öngörüyle, empatiyle yapılıyor. Ben çok rastladım. Zekâsı olağanüstü olup, başkalarının duygularını anlamakta zorlanan bir insanın ya da cesur fakat geleceği göremeyen bir şahsiyetin güçlü bir lider olamadığına. Liderlik, bu unsurların hepsine ahenk içinde bir araya gelmesini gerektiriyor. Dahası, lider, sadece kendi gücünden değil, çevresindekilerle kurduğu güçlü bağlardan da besleniyor. Şunu da tattım ki, liderliğin en ağır yükü, sorumluluk. Ancak sorumluluk üstlenmek her adımda herkesi mutlu etmek anlamına gelmiyor; tam aksine gerekirse mutsuzluğa yol açmanız, şiddete başvurmanız, “ya hep ya hiç” demeniz bile gerekebilir.
Dünyayı şekillendiren “çılgın” liderler, tarihte olduğu gibi günümüzde de kritik bir rol oynuyorlar. Siyasi arenadan sanata, teknolojiden iş dünyasına kadar etkileri her yerde hissediliyor. Mevcut yöneticilerin halklarına güvenlik ve refah sağlama çabaları yetersiz kaldığından, o eskinin karizmatik ve güçlü liderleri artık sahnede görülmediğinden birçok ülkede, şirkette ve küresel ölçekte ciddi bir liderlik boşluğunu hepimiz hissediyoruz.
Ekonomik çalkantılar, sosyal huzursuzluklar, teknolojinin tehlikeli uygulamaları ve güvenlik tehditleri belirsiz bir ortam yaratıyor ve bu durum, insanlar arasında çılgın liderlere olan ilgiyi besliyor, daha da artırıyor.
Demokratik süreçlerin zayıf olduğu yerlerde, insanlar daha güçlü liderlik arayışına giriyor. Otoriterlik zemin kazanıyor Rusya’dan Çin’de, Macaristan’da, Türkiye’de olduğu gibi. Güçlü liderler, kararlı tutumlarıyla sahneye çıkarak halkın umutlarını yeşertiyorlar, çoğu zaman insan hakları ve demokratik değerler pahasına.
Donald Trump’ın birçok tartışmalı mahkumiyetine, eylem ve davranışına rağmen yeniden seçilmesi, çılgınlığın bazı halklar için bir erdem olabileceğini de kanıtlıyor aslında. Ancak Trump yalnız değil; Erdoğan, Modi, Xi ve Putin gibi liderler de cesurca fikirler ve benzeri yönetim tarzları sergiliyor. Çılgınlıkları, sıra dışı düşüncelerle kalmıyor; toplumun derin sorunlarına cesurca dokunarak çoğu zaman büyük değişimler yaratma çabası da taşıyor.
Steve Jobs ve Elon Musk gibi liderler, çılgınlık kavramını yeniden şekillendirmekte. Rahmetli Steve Jobs, Apple ile teknolojiyi sadece bir araç olmaktan çıkarıp kültürel bir fenomene dönüştürmüştü. Kullanıcı deneyimi ve tasarım konusundaki vizyonu, modern teknolojinin yönünü belirlemiştir. Jobs, sıra dışı fikirleri ve estetik anlayışıyla teknolojiyi sanatsal bir düzleme taşımış, bir neslin hayatında kalıcı izler bırakmıştı. Elon Musk ise uzay araştırmaları, elektrikli araçlar ve yapay zeka konusundaki radikal projeleriyle çılgın liderliğin modern örneklerinden biridir. SpaceX ile Mars’a insan göndermeyi hedefleyerek, insanlığın uzayda yeni bir dönem yaşamasını sağlama vizyonunu ortaya koydu. Musk’ın cesur projeleri, sadece teknolojik gelişmeler değil, aynı zamanda insanlığın geleceğini şekillendiren önemli adımlar olarak tarihe geçiyor. Onun Mars’a koloniler kurma hayali, insanlık için büyük bir mühendislik devrimi olabilir ama etik sorunları da gündeme getiriyor. Siyasete girdi; son seçimlerde Trump’ın kazanmasında önemli rol oynadı cesur bir hamle ile. Kaybedebilirdi de.
Warren Buffett’in finans dünyasındaki olağanüstü öngörüleri, Jeff Bezos’un e-ticareti yeniden tanımlayan vizyonu veya Richard Branson’ın iş dünyasındaki sınır tanımayan cesareti, bu tür liderliğin iş dünyasında ne kadar dönüştürücü olabileceğini göstermektedir. Bu liderler, sadece ticari başarılarıyla değil, aynı zamanda toplumları etkileme kapasiteleriyle de on plana çıkıyorlar.
Sanat alanında Frida Kahlo ve Pablo Picasso, toplumsal dışlanmışlıklarından güç alarak devrim yarattılar. Spor dünyasında Muhammed Ali, savaşmaya karşı durarak toplumsal değişimi tetikledi. Askeri alanda Sun Tzu ve Napolyon, stratejileriyle tarihe damga vurdu; bugün de Aliyev, Netanyahu, Putin istedikleri zaman normal meşru yollardan elde edemeyecekleri talepleri için askeri harekatlara başvuruyorlar cesurca ve bazen pervasızca. Yalnızca iktidar peşinde koşmuyor, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik yapıları dönüştürme cesaretini de gösteriyorlar.
Çılgın liderlerin sıra dışı karakterleri, cesur kararları ilgimi çekiyor. Bu kararların nasıl alındığını, hangi ruhsal sınırları zorladıklarını da merak ediyorum. Çılgınlık, çoğu zaman sadece bir maske olarak görünüyor gözümüze; onun ardında çok derin hikayeler, menfaatler yatıyor. Elbette ki liderlik, tarih boyunca birçok devrimin anahtarı, yol açısı olageldi.
Ancak herkesin sahip olabileceği bir yetenek değil liderlik, özellikle de çılgın olanı. Çılgın liderlerin halkla kurdukları sıcak iletişim ve angajman, karizmaları ve yaratıcı sonuç alma becerileri toplumun beklentilerine yanıt veriyor, egolarını okşuyor.
Yalnızca kendi zamanlarının değil, geleceklerinin de yol haritalarını çiziyorlar. Onlar, mevcut dünyayı dönüştürmek için radikal fikirlerle hareket eden ve bu fikirleri hayata geçirmek için korkusuzca adım atan insanlar. Unutmayalım ki çılgın liderliğin her zaman başarılarla değil, bazen felaketlerle de sonuçlandığına şahit olduk yakın geçmişte. Bu liderlerin yolları düz değil; normlardan sapmaları büyük çalkantılara yol açabiliyor. Her çılgın devrim bir tehlike ve risk de barındırıyor. Çılgın liderlik, değişimin motoru olduğu kadar krizlerin, savaşların ve kaosun ortasında toplumlara rehberlik edebilecek en güçlü iradedir. Tarih boyunca toplumlar, çılgın liderlerin vizyonları sayesinde en karanlık günlerden kurtulmuş; bazen ise aynı cesur adımlar nedeniyle uçurumun kenarına sürüklendi.
Napolyon büyük zaferler kazanırken, Hitler Almanya’yı Birinci Dünya Savaşı yenilgisinin ağır sonuçlarından kurtarmaya çalışırken kendi ülkelerini de Avrupa’yı da eşi benzeri görülmedik zarara ve kayıplara uğrattılar. Vladimir Zelensky, bir aktör ve komedyenden savaş zamanı liderine dönüşerek, cesur ve ilham verici bir liderlik gösterdi. Halkını bir arada tutma, dünya kamuoyunun desteğini kazanma ve uluslararası diplomasi masasını ustaca kullanma becerisi, modern çılgın liderliğin iyi örneklerinden birisi. Ancak bu liderlik, Ukrayna halkının ödediği ağır bedeller ve küresel güçlerin çatışmaları arasında dengede kalmayı da gerektiriyor.
Çılgın liderlerin tarihi şekillendirme gücünü sorgulamak hem geçmişe hem de geleceğe ışık tutuyor çünkü yaşadık gördük ki bu liderler, bazen kahraman, bazen felaket yaratıcısı olabiliyor. Onların ne getirdiklerini ve ne götürdüklerini iyi sorgulamak zorundayız ki önümüzdeki dönemin yeni liderlik anlayışımızın şekillenmesinde hata yapmayalım.
Dünyayı gerçekten değiştiren liderler, sıradan olanı reddeden, cesurca sınırları zorlayan ve çılgınca görülen yollardan yürüyen kişilerdir. Bu liderler, sadece mevcut normlara meydan okumakla kalmaz; onları yıkıp yerine yenilerini inşa etme cesaretini de gösterirler.
Çılgınlık, aslında sıradanlığa karşı bir başkaldırı.
Türkiye’nin dijital çağda, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle beklenen liderlik performansını gösteremediği, küresel ligde eğitimden rekabet gücüne kadar gerilemekte olduğu düşünüldüğünde, yeni bir sıçrama yaratacak akıllı ve etkin liderliğe ihtiyaç olduğu bir dönemde çılgın ama gerçekçi, vizyoner ve icraatçı bir liderlik ihtiyacı artıyor.
Tabii ki, refah, güvenlik, çoğulculuk, adalet, uzlaşı ve demokrasiyi de hâkim kılmayı ihmal etmeden.