Büyüme-enflasyon ikilemi

2024 yılını yüzde 44.38 enflasyon oranı ile tamamladık. Aralık ayı enflasyonu yüzde 1.03 (TÜFE) oldu. Türkiye ekonomisi geçen yılın 2. Çeyreğinde yıllık bazda yüzde 2,5 oranında büyürken 3. çeyreğinde büyüme oranı yüzde 2.1’e düştü. İkinci ve üçüncü çeyreklerde çeyrekler bazında büyümesi negatif (-) yüzde 0.2 oldu. İktisadi literatürde teknik anlamda buna resesyon diyoruz. Ülkemizin 50 yıllık büyüme oranı olan yüzde 5’ler son yıllarda ortalama zaten yüzde 3’lere doğru düşüş gösteriyordu. İktisat literatüründe belirli bir eşik seviyesini geçen enflasyonist sürecin ekonomik büyüme üzerinde negatif etkiler yapacağı dile getirilmektedir. (Büyüme-enflasyon trade off) 2025 yılı böyle bir gelişmeye aday gibi görünüyor. Bilindiği üzere ülkemiz son 50 yıldır kronik enflasyon problemiyle boğuşmaktadır. Nedeni Türk siyasi yaşamında sürekli iktidarlar değişmesine rağmen her yönetimce büyümenin enflasyonla mücadeleye tercih edilmesidir. Zannedilir ki büyüme yüksek ve kronik enflasyonun doğurduğu hataları ortadan kaldıracaktır. Türkiye 2001 krizinden sonra hem potansiyel büyümeyi gerçekleştirmiş hem de tek haneli enflasyonlara ulaşmayı başarabilmiştir. (2001 sonundaki yüzde 54.4 olan enflasyon oranı 2004 yılında tek haneye düşmüştür. Bu başarıyı 2003-2007 döneminde yıllık ortalama yüzde 7,5’lik büyüme oranı ile yakalama başarısını göstermiştir. Kuşkusuz bu başarının en önemli nedenleri arasında IMF ve AB çıpalarının olması ve uluslararası finans konjonktürlerindeki likidite bolluğu nedeniyle dış borçlanma koşullarının uygunluğu ve ucuzluğu sayılabilir.) Son 20 yılı aşan süreçte aynı siyasi yönetim bu başarıyı bir daha sağlayamadığı gibi aksine 2016 sonrasında kronik enflasyonla birlikte, hayat pahalılığı ve alt gelir gruplarından üst gelir gruplarına haksız, adaletsiz, servet transferine neden olan ekonomik sonuçları yaratma durumunda kalınmıştır.

 

2025 yılında dezenflasyon süreci devam edecek. İlk 6 ayda baz etkisi ile enflasyon düşecek. Öncellikle ÜFE yüzde 28,5’lere kadar düştü. Son 6 aylığı ise yüzde 7.6. TÜFE yüzde 2’lerin altına indi. Bunların devamlılığı sağlanabilecek mi? 2024 ilk 6 aylık enflasyon toplamı TÜFE yüzde 24.7. Çekirdek enflasyonun son 3 aylık ortalaması ise yüzde 2’nin altına geldi. Bunun devamlılığı sağlanabilirse 2025 sonunda yüzde 25-30’lu seviyelere gelinebilir. Bloomberg Economics’in tahmini de bu yönde, yüzde 25.45. Gelelim büyüme konusuna; Daha önce belirttiğimiz üzere teknik anlamda resesyon sürecindeyiz. Son 6 ayda sanayi üretimi düşüyor. Son yıllarda sanayisizleşme (özellikle uluslararası rekabette geri kalınan sektörlerde) yönünde bir gidiş var. Bu konu özellikle istihdam yönünden problemli. Ülkemiz ağırlıklı olarak iç taleple büyüyor. Bu yönden reel ücretlerin gerilemesi, asgari ücret ve emekli aylıklarının çok düşük oranlarda belirlenmesi, ücret gelirlerinin milli gelirden aldığı payların yıllar itibariyle sürekli düşmesi, hayat pahalılığı sorununun bir türlü çözülememesi, iç talebin bu yıl istenilen düzeyde artmayacağı sonucunu doğruyor. Dış talep ise sadece döviz kuruna bağlı. Kur artışı enflasyon artışından daha az olacağından dış talebin çok canlı olmayacağını biliyoruz. İhracat ilk defa kasım ayında yüzde 3.1 oranında azalırken ithalat yüzde 2.7 oranında arttı. Bu koşullarda büyüme yüzde 2 civarına düşecek gibi görünüyor. Siyasi iktidar buna razı olacak mı?  Bütün bunların yanından mali disiplin de pek iç açıcı değil. Hazine nakit açığı aralık ayında 324 milyar TL oldu. 2024 yılının bütününde ise nakit açık toplamı 2 trilyon 92 milyar TL. GSYH’ye oranı yüzde2.4’ten yüzde 4.7’ye yükseldi. Bu mali disiplinsizlikle kamu elini taşın altına koymadan söz konusu yüksek açıklarla enflasyonun kontrolü ne kadar mümkün olacak? Sürdürülebilir büyüme için fiyat istikrarı ve mali disiplin önceliğinin ne kadar önemli olduğunu yaşayarak ya öğreneceğiz ya da öğrenilmiş çaresizlik sürecine devam edeceğiz.