Tüm bilimlerin anası olan felsefenin; Varlık Bilimi (Ontoloji) ve Bilgi Bilimi (Epistemoloji) gibi iki temeli vardır.
Ontolojik tarih; insan varlığının kendi türüyle ilişkilerini düzenleyemediğini, savaşlarla, sömürülerle, kıtlıklarla, hatta işkencelerle dolu bir geçmişten geldiğini söylemektedir.
Epistemolojik tarih ise; insanın gerçek bilgi yerine inançlara ve mitolojilere dayalı gerçek dışı bilgi ve bilinçle yaşaya geldiğini söylemektedir.
İnsanoğlunun ne olduğunu ve nerede olduğunu bilememesinin, varlık ve ortam bilincine ulaşamamasının ve bu iki bilinçten oluşan YAŞAM’ın adını koyamamasının nedeni; her şeyin üreticisi olan düşünce sistemini ve ona dayalı bilimi bireye ve topluma yerleştirememesidir.
İnsanlık son yüzyılda; düşünce sistemini yani doğal zekayı tam kavramadan, yapay zeka oluşturma çabalarına girmiştir. Doğalını bilmediğimiz şeyin, yapayını türetemeyeceğimize göre ilk yapacağımız şey yeni terminolojide “Doğal Zeka” denilen şeyi yani Düşünce Sistemini anlamaya çalışmaktır.
Düşünceyi anlamaya ‘’Yaşam’’ kavramından başlayalım.
Bugünkü bilime göre yaşam; her şeyin birbirine bağlı olduğu bir enerji döngüsüdür. Madde enerjiye, enerji de maddeye, madde katı, sıvı, gaz hallerine dönüşüp durmaktadır ve her şey birbirine bağlıdır. Bu bağlantısallık anlayışına göre; dünyada ve onun evreninde parça yoktur, bütün vardır. Denge yoktur, döngü vardır. Dedik ya her şey enerjidir. Ses, ışık, her türlü algı biçimi duyma, görme, koku da enerjidir. Bu arada da insanın diğer varlıklardan en önemli ayıracı olan ‘’düşünce’’ veya tam adıyla ‘’düşünce döngüsü’’ de bir enerji döngüsüdür.
Düşünce döngüsü; duyma, görme, koku gibi algılarla başlar, onların adlandırması ve anlamlandırması ile devam eder, anlamlandırmaların bellenmesi safhasına ulaşır, daha sonra ihtiyaca göre anlamlandırmaların karşılaştırılması, birbirine bağlanması (akıl yürütme) safhası ile devam eder. Bu akıl yürütmenin hızına zeka, akıl yürütme sonuçlarının birikimiyle oluşan tutuma da zihin ya da bilinç deriz.
Düşünce döngüsü konusunda yapılan iki büyük hata var.
Birincisi; bugüne kadar insan organizmasının parça parça ele alınması yüzünden düşünme döngüsünün sadece beyinde (nöral ağlar) üzerinden yapıldığı gibi neredeyse kesin bir hüküm hatasıdır. Oysa bazıları; bazı algıların (sevgi gibi), “kalp” deproses edildiğini iddia ediyor. Düşünce organı olarak beyine, kalbi de ilave ediyor.
İkinci büyük hata ise; düşünce döngüsünün algılama kısmının sadece beş duyu organı olduğu hatasıdır. Bu hata; bütün vücudun algı organı olduğu ve bütün vücudun düşünce döngüsünü birlikte yürüttüğü, insan organizmasının kendine özgü biyokimyası ile tümüyle düşünce döngüsüne katıldığı gerçeğini görmemizi engelliyor.
Sözün özü; yukarıdaki ve benzeri farklı görüşler yüzünden, biz daha doğal zekanın nasıl işlediğini bilemezken, yapay zekanın ürünleştirilmesi ve makinaların insan yerine düşündürülmeye çalışılması doğru bir yaklaşım değildir.
Bilimsel epistomoloji (bilgi bilimi) teknolojisi yatırımcıları; bilgi kodlama, depolama adımlarından sonra bilgisayar üretmeyi, oradan da bilgisayarları bir ağla(network) birbirine bağlama(internet)oluşturmayı becerdiler ve bilgi teknolojisi bugünkü dijital enformasyon çağına geldi. İçinde bulunduğumuz çağda çok yüksek düzeyde ‘’veri biriktirme ve işleme’’ ve çok yüksek hızlı ‘’veri aktarma’’ işlemleri yapabiliyoruz. Ancak doğal zeka ve düşünme konularını tam çözemediğimiz için, Yapay Zeka (AI) konusunda doğal düşünme yerine yapay düşünme konusunda çok başarılı olunamıyor. 75 yıl önce başladığımız, algıları ve duyguları boyutlandırmak demek olan yapay zeka yazılımlarını ve algoritmalarını henüz beceremiyoruz.
Ancak bugün yapay zeka adına; otomatik dil tercümesi, görüntü işleme, ses tanıma, otonom araba kullanımı, nesnelerin interneti denilen uzaktan alet kullanma gibi hiçte azımsanmayacak pek çok konu ürünleştirilmiş durumdadır.
Bazı bilişim teknolojisi yatırımcıları, yapay zekayı; önümüzdeki yüzyılı belirleyecek teknoloji olarak görüyorlar. Mesela; Microsoft Başkanı Brain Smith, yapay zeka destekli veri merkezleri kurmak için bu yıl 80 milyar dolar yatırım yapacaklarını belirterek, yapay zekanın “Bu Çağın Elektriği” olduğunu ve ABD ekonomisinin temelini oluşturacağını söylüyor.
Bu çağın elektriği benzetmesi; fosil yakıtlara dayalı elektrik üretiminin, petrol yataklarının mülkiyetine sahip olanlar tarafından yüksek fiyatlarla dünyaya satıldığını ve bu alım satımdan çok büyük kazançlar elde ettiğini ifade ediyor.
Görülüyor ki, Çağdaş Emperyalizm; bu defa da bilgiyi, düşünceyi metalaştırmaya soyunmuş yapay zekayı bu yüzyılın sömürü enstrümanı ilan etmiş durumdadır.
Diğer yandan Yahudi fütürist Yuval Noah Harari şöyle diyor; ‘’Günümüzde liberalizm güvenilirliğini kaybetti. Demokrasilerde; muhafazakâr, oligarşik ve otokratik eğilimler arttı, eşitlik ve özgürlük kırılgan hale geldi. Yapay zeka daha etkin hale geldikçe düşüncelerimizi, hislerimizi ve zihinlerimizi etkileyebilir Demokrasi bir kukla gösterisine dönebilir, yapay zeka insanı köleleştirebilir’’.
Biz de bu konuda şöyle düşünüyoruz:
İlk işimiz; gerçek zekanın yani düşünmenin biyolojik sırlarını çözmeye çalışmak, insanlara düşünmeyi öğretmek ve sevdirmek olmalıdır. Düşünen birey ve toplumlar; kendilerini kopya etmeye çalışan teknolojiler yoluyla kendilerine yönelecek tehlikelerle daha kolay baş edebilirler. Eğer bugünden insanı düşündürmeye ve zihin oluşturup, oluşturulan zihni korumayı öğretmeye başlamazsak, buna zaman ve kaynak ayırmazsak, günün birinde aşırı gelişmiş bilgisayarların bize zarar verebilecekleri bir zemin hazırlarız.
Bu yüzden, “Doğal Zeka”mız oluşacak “Yapay Zeka”yla rekabet etmeye değil, ondan yararlanmaya doğru yönlendirmeliyiz. Düşünme becerisini bütün insanlara yaymalı, düşünmeyi toplumsallaştırmalıyız. Çünkü ancak düşünebilen insan; düşünceyi yapay olarak geliştirebilir ve onu kontrol edebilir. Bugünkü şartlarda yapılacak başlangıç; yapay zekanın temeli olan bireysel ve kritik veri mülkiyetini kontrol altına almaktır. Çünkü geleceğin demokrasisi; klasik hak ve özgürlüklerin yerine, veri özgürlüğü ve mülkiyeti üzerine kurulacaktır.
Bireysel özgürlüğümüzün; DNA’larımızın, sağlığımızın, düşüncelerimizin ve onların sentezi olan zihnimizin korunması olduğunu bilmeliyiz. Bu yeni anlamıyla bireysel özgürlüğümüzü koruyarak; yapay zekanın kölesi değil, efendisi olmalıyız.