Kendisi olmayan insan (İnsanın dört zindanı)

Bu hafta ekonomi dışında bir konu yazmak istedim. Bundan böyle ayda bir yazımı ekonomi dışında bir konuya, zaman zaman yaptığım gibi okuduğum kitaplardan bazılarına ayırmak istiyorum. Son okuduğum kitap Ali Şeriati’nin “Kendisi Olmayan İnsan (İnsanın Dört Zindanı)” kitabı. Kitabın ilk sayfası “Sizi rahatsız etmeye geldim.” diyerek başlıyor. Ali Şeriati İranlı bir sosyolog ve düşünür bir yazar. Özellikle din sosyolojisi ve çağdaş İslam düşüncesi üzerine kitaplar yazmıştır. Bilimsel kaynaklara dayanması, sosyoloji vurgusu yapması ve batı metodolojisini çeşitli açılardan eleştirmekle birlikte aynı zamanda yapıcı bir şekilde kullanması sebebiyle modern bir yazar olarak gelenekçi görüş ve kesimlere eleştirel yaklaşır. Nitekim bu sebeple eleştirilmiş ve suçlanmıştır. (Wikipedia) İngiliz istihbaratı ile iş birliği yapan SAVAK tarafından öldürüldüğü ileri sürülmektedir.

Başlıca kitapları “Dine Karşı Din”, “Hacc”, “Ebuzer”, “Kendini Devrimci Yetiştirmek”, “İslam ve Sınıfsal Yapısı”, “Anne Baba Biz Suçluyuz”. Kitap “İnsan nedir?” sorusuna cevap arayarak başlıyor. İnsanı tanımlarken beşer ve insan arasındaki farkı izah ediyor yazar. Beşer; varlıkların gelişim sürecinin sonucunda yeryüzünde yaşamakta olan iki ayaklı canlı varlıklar. Bunların hepsi beşerdir ama hepsi insan değildir. İnsan ise olağan-dışı, üstün ve bilmecemsi gerçek ile ortaya çıkar. Tüm bireyler beşerdirler. Ancak her birey bir ölçüde ve bir dereceye kadar insan olabilmiştir. İnsan olmanın üç özelliği vardır. Bunlar bilinçli (öz varlığının bilincinde olan varlık) olması, seçme yeteneğinin bulunması ve üretici (meydana getirebilme yeteneği) olması. Yazar, insan olma sürecimizde dört ayrı zindanın bulunduğunu ve bunlarla mücadele edilmesi gerektiğini ifade ederek bu eyleme İsyan (“başkaldıran insan”) ile başlanmasının zorunluluk olduğunu belirtiyor. Eserinde Descartes’in “Düşünüyorum o halde varım” ve Gide’nin “Hissediyorum, o halde varım” tezlerinden sonra çok övdüğü düşünür Albert Camus’un “İtiraz ediyorum, başkaldırıyorum, o halde varım” felsefesinin insana özgü varoluş olduğunu vurguluyor.

İnsanın dört zindanından kurtulmadan “özgür” olamayacağını belirten yazara göre dört zindan şunlardan oluşmaktadır. 1.Tabiat (Natüralizm) 2. Tarih (Historysizm) 3.Toplum (Sosyolojizm) ve nihayet 4. Benlik, insanın bizatihi kendisi. Bu zindanlardan insanın nasıl kurtulacağını da şöyle açıklar; İnsanların, Doğa zindanından kurtuluşu bilimle, Tarih zindanından kurtuluşu, tarih felsefesi ve tarihi sebep-sonuç ilişkisini kavrayarak, toplum zindanından ise sosyoloji bilimi ve kendi toplumsal düzenlerini kurarak kurtulabilirler. Son olarak en zor olan “insanın kendi zindanından” kurtuluşudur. Çağdaş insanın düştüğü anlamsızlık ve boşluk duygusu tamamen bu kendi zindanının tutsağı olmasından kaynaklanır. Yazara göre “insan, tarih, tabiat ve toplum zindanından bilim ile çıkabilir, ancak ne yazık ki kendi zindanından bilim ile çıkamaz. Çünkü bilenin, alemin kendisi de tutsaktır.” İdeal o kadar yüce olmalı ki insan asla bir noktada durmamalı, tek bir yere de bağlı kalmamalıdır. Aksi halde ideal, duruşa maruz kalır ve duruş da anlamsızlık, abes ve boşlukla sonuçlanır. “Bu ideal ülkü “Aşk”tır. Öyle bir âşık olmalı ki insan, her şeyi bir amaç için elden çıkarırken karşılığında hiçbir ödül istememelidir. Yazara göre bu süreçteki insan başkaldırma bilincine ulaştıktan sonra tanrısına itaati istenmiş iradi bir itaat olduğundan aşkın bir ruha ancak bu seçimiyle ulaşabilecektir. Kitabının sonundaki bitiriş duası çok anlamlıdır. Kısa bir özeti şöyle; “Ey Rabbim! Alimlerimize sorumluluk, müminlerimize aydınlık, aydınlarımıza iman, tutucularımıza anlayış, uyumuşlarımıza uyanıklık, uyanıklarımıza irade, dindarlarımıza din, şairlerimize şuur, araştırmacılarımıza hedef, umutsuzlarımıza umut, zayıflarımıza güç, oturmuşlarımıza kıyam, donup kalmışlarımıza hareket, ölülerimize hayat, körlerimize görüş, suskunlarımıza feryat, küfürbazlarımıza edep, halkımıza özbilinç ve izzet bağışla. (…) Allah’ım! Bana yenilgide çabalama, umutsuzlukta sabretme, yoldaşsız yürüme, silahsız savaşma, ödülsüz çalışma, dünyasız din, isimsiz yücelik, ekmeksiz hizmet, riyasız iman, gösterişsiz iyilik, hevessiz aşk ve halkın kalabalığı arasında yalnızlık nasip et…” (Amin)