Günlerdir televizyonlarda ABD’nin Los Angeles kentindeki yangınları izliyorum. Şaşkınlık içindeyim herkes gibi. Dünyanın en zengin ülkesinin, en zengin eyaletinin, en zengin kentinde çıkan yangın söndürülemiyor, milyon dolar değerindeki villalar küle dönüyor, insanlar yanarak ölüyor. Yazının yazıldığı güne kadar yaklaşık 40 bin dönüm arazi yandı, yanmaya devam ediyor. Tarihi Kemeraltı bölgesinin 15 katı kadar bir alan bu. Ormanlarla birlikte villalar yanarken, on binlerce insan bölgeyi terk ederken söndürme çabalarının yetersizliği şaşırtıcı. Yangını söndürmekten sorumlu itfaiye birlikleri yeterli su bulunmadığını açıklıyor. Sadece su değil yeterli sayıda itfaiye otosu ile söndürücü uçak ve helikopter de yok. ABC News televizyonunun haberine göre Los Angeles Bölgesi İtfaiye Şefi Anthony Marrone, bölgedeki “29 itfaiye teşkilatının hiçbiri, bu tür yaygın bir felakete hazırlıklı değil” diyor. Yani yeterli kaynak ve hazırlık da yok! Bu bölgede yakın zamanlarda çok sayıda yangın çıkmış olduğu halde eyalet yönetiminin itfaiye yetkililerinin talep ettiği parayı vermekten kaçındığı anlaşılıyor.
Medyada çıkan haberlerden, Başkan olmaya hazırlanan Trump’ın, Los Angeles’ta yangın musluklarında su bulunmadığını ve bizdeki AFAD’ın bir benzeri olan FEMA’nın (Federal Acil Durum Yönetim Kurumu) parasının bulunmadığını ifade ettiğini öğreniyoruz. ABD’deki son seçimin mağlubu Başkan Yardımcısı Kamala Harris, çok sayıda sigorta şirketinin binaları yanan insanların sigortalarını iptal ettiğini duyurdu. İyi mi? Oysa sigorta sisteminin Amerikan kapitalizminin en önemli dayanaklarından birisi olduğunu biliyoruz. Evleri yanan insanların bir bölümünün günü birlik yaşayan Amerikalılardan oluştuğunu düşününce Biden yönetiminin yangından zarar görenlere 700 dolar gibi gülünç bir para ödeyeceğini açıklaması da tuhaf gelmiyor mu? Demokrat Partinin iddialı isimlerinden Eyalet Valisi Gavin Newson’un Biden’ı övüp durması da başka bir gülünç durum! Belediye Başkanı Bayan Karen Bass ise ortalıkta görünmemeye çalışıyor.
Yangının nedeni hakkında söylentilerin de alıp başını gittiğini belirtmeliyim. Özellikle sosyal medyada Kaliforniyalılar, yangınların yayılmasına neden olan su yetersizliğinden Resnick ailesini suçluyor. Gazze’ye en acımasız saldırılar yaptığında bile siyonist İsrail’e büyük destek veren Resnick ailesi tüm Amerika’yı besleyen bir tarım imparatorluğunun kurucusu. İddialara göre Resnick’lere ait büyük şirketlerin yer altı su depolarını ele geçirmek için eyalet yasalarının değişmesi yönünde baskı yaptığı, eyalet yönetimine ait olan ‘Kern Water Bank’in özelleştirilmesini sağladıkları vurgulanıyor. Bu ilişkiler ağında Amerikan kapitalizminin gerçek yüzü sırıtıyor. Hala Amerikan rüyasına, bu ülkeden ‘demokrasi’ gelebileceğine inananlar için yüz kızartıcı bir durum değil mi? Ormanların kundaklandığı hakkındaki başka bir iddia da 2028 Olimpiyatlarına hazırlanan Los Angeles’te bazı çevrelerin yanan yerler için daha yüksek yapıları içeren imar değişikliği istemesi… Böylece koruma altındaki yanan bölgeleri istedikleri gibi yapılanmaya açmış olacaklar.
Kafamı kurcalayan başka bir nokta da Los Angeles itfaiyesinin yangınları söndürmek için deniz suyu kullanmaması… Deniz kıyısındaki Malibu bölgesinde bile deniz suyunu kullanmadıklarından milyon dolarlık villalar cayır cayır yanmış. Oysa 1999 yılındaki Marmara depremi sonrası Tüpraş depolarında çıkan yangını İzmir İtfaiyesi denize iki-üç kilometre uzaktan çektikleri su ile söndürmüştü. Trump MAGA ( Make America Great Again – Amerika’yı Yeniden Büyük Yap) sloganıyla seçimi kazandı. Son yangın da gösteriyor ki bu slogan ABD’nin tepetaklak gittiğinin bir itirafı sanki. Kamuculuk, dayanışma, planlama kısacası sosyal devlet karşısında Reagan-Thatcher ikilisinin şampiyonluğunu yaptığı neoliberalizmin iflasını göstermiyor mu tüm bu olaylar?