Bir bu fotoğrafa bakalım; burası neresi, burada kim oturuyor, kim yaşıyor?
Hemen her gün önünden geçiyordum, bakmıyordum bile…
Sonra bir gün baktım, duvarında bir yazı…
Aaaa… “URLA VE ÇEVRESİ GÜZELLEŞTİRME ve TURİZM DERNEĞİ” yazıyor…
Burası “bu isimdeki” derneğe yakışıyor mu?
Bu dernek, bu binayı(!) bu tabelayı Urla ilçesine yakıştırıyor mu?
Peki, bu binayı İzmir Büyükşehir ve Urla Belediye başkanlarımız, valiliğimiz, kaymakamlığımız görmüyor mu?
Belki de “başka bir binada ikamet ediyordur” Dernek, “bu tabelayı” orada unutmuşlardır…
Ama “unutmak” da olmaz!..
Şimdi diyorum ki:
“Derneğin sayın Başkan ve Yöneticileri,
Lütfen, öncelikle “derneğin kendi evini ve önünü” güzelleştiriniz. Kaymakamlığımız, Belediyemiz, Turizm şirketlerimiz, Urlalı iş adamlarımız ve Urla medyamız destek vereceklerdir.”
Ya da “bu adımı atamıyorsanız”; o bina(!)dan, sütunuma aldığım levhayı duvardan çıkarınız, lütfen…
+++++++
Sözün Özü…
Bir denklem ki…
Prof. Dr. Sami Zan’ın (1921-1984) zamanında ünlenen bir denklemi vardı.
Hayat denklemi: Çalışma (10) x Doğruluk (10) x Bilgi (10) x Güzellik (10) x Şans (0) = 0
Hocamıza soramadım, ama düşünüp durdum; “Şans neden ‘0’?”
Ama artık düşünmüyorum; Rahmetli Hocamız çok haklı ve ileri görüşlüymüş…
Meğerse, bu “hayat denklemi” ile, o günlerden, bugünlere, “Bebek bezi fiyatının 9 ayda yüzde 48, bebek bisküvisi fiyatlarının yüzde 40, emzik fiyatlarının yüzde 77 zamlandığı, Bebek bezinin bir adedinin fiyatının 5.7 lira olduğu” bir ülkeyi ve o ülkenin “bebeklerini, asgari ücretlilerini, emeklilerini” işaret ediyormuş…
++++++
Erdem ve Politika…
Ankara’ya kar yağdığında,
Gam düşer yoksul evlere.
Parasız çorba kaynamaz,
Ekmek suya, su ekmeğe hasret,
Tok açın hâlinden anlamaz.
Dayanamam donan çocuk parmaklarına,
Ezilir yüreğim, yüzlerine bakamam.
Kahrederim kaderin böylesine,
Kurudu gözlerim, yaşlarını bulamam.
Ben, her kar yağdığında kederdeyim,
Daralır yüreğim, minnet kapılarında.
Kimseler bilmese de ben dertlerdeyim,
Merhametten yoksun el kapılarında.
Ali Naili Erdem
+++++++
“Şair Eşref yaşasaydı, ne derdi?” (Cehdizâde – 173)
Nihat Demirkol
+++++++
GÖRGÜ…
Misafirlik adabı…
- Evinde patron sensin, onun için kimsenin evine çağrılmadan gitme. Bir alıp vereceğin var ise kapıda hallet ve kaç. İçten bir davet sonucunda, samimi dostluklarda tabii istisna yapılabilir.
Baskın ziyaret ancak çok samimi olduğun arkadaşlarına yapılabilir. Yaşlandıkça “çok” samimi olduğun insanların sayısının sandığından daha az olduğunu anlayacaksın, eğer yapıcı üretici bir insan isen de, zaten öyle olduğuna şükredeceksin. Bir insanı, evde sabah 9’dan önce ve akşam 10’dan sonra tercihan telefonla bile acil istisnalar dışında rahatsız etmemekte fayda var. Haydi uzun yaz akşamlarında “Akşam (gece) saat 11 (23)” diyelim. Belki yaşlılarda saat 13 ile 15 arası bir siestaya da izin vermek nazikçe olabilir?
Birisinin evine girerken, ev sahibi aksini söylemezse, ayakkabılarını çıkart veya çıkartmayı sevmiyorsan, yanında, ayakkabının üstüne geçirebileceğin plastik poşetlerden taşı.
Mahmut Tolon
+++++++++