CHP’de sıcak günler yaklaşıyor

AK Parti 23 yıldır Türkiye’yi yönetiyor.

Tayyip Erdoğan partisinin tartışmasız lideri.

Uzun zamandır iktidarda oluşu, Dünya Devletleri nezdinde de onun değişmezliğine dair bir algı oluşturdu.

Kendisi sonraki dönemlerde de Cumhurbaşkanlığına devam isteğini ifade ediyor.

Artık siyaseten “ikonik bir figüre” dönüşmüş durumda.

CHP kronik ana muhalefet partisi.

2024 yerel seçimlerinden sonra iktidar sırasının kendilerine geldiğine kanaat etmeye başladılar.

Ancak partilerinde tam bir lider karmaşası var.

Mevcut sistem, seçilen Cumhurbaşkanını, bırakın partiyi ülkenin en yetkilisi haline getiriyor.

Mevcut Genel Başkan Özgür Özel Cumhurbaşkanlığını istemediğini belirtiyor.

Ama Genel Başkan konumunu tartışmaya açmıyor.

Siyasetin pratiği bu durumu kaldıramaz.

Bir Genel Başkan kendisi dururken en tepedeki pozisyona talip olmuyorsa, bu tavır samimi ve inandırıcı bulunmaz, daha da vahimi halk nezdinde iddiasız genel başkan izlenimiyle partiye zarar verir.

CHP an itibariyle anketlere göre yükseliş ivmesini kaybetmiş gözüküyor.

Esasında Kurultay’da kazanan tarafın lideri Ekrem İmamoğlu idi.

Özgür Özel bir anlamda onun tarafından görevlendirilmiş gibiydi.

Ekrem İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Başkanı olacağını hesap ediyor ve bu pozisyonu siyasi kariyeri için vazgeçilmez görüyordu.

Ancak hem İstanbul Büyükşehir pozisyonunu korumak hem de partinin Cumhurbaşkanı adayı görüntüsünü vermek kamuoyunda istenen ölçüde karşılık bulamıyor.

Yanı sıra Belediye Başkanlığı ısrarı sürdürmek, parti içinde Özgür Özel’in güçlenmesine zemin oluşturuyor.

Oysa ondan beklenen, “cesaret” göstermesi, İstanbul’dan vazgeçerek partinin genel başkanlığına talip olmasıdır.

Türkiye Belediyeler Birliği Başkanlığı üzerinden siyaset yapmak, Cumhurbaşkanlığı hedefi için kifayet etmiyor.

Neticede Özgür Özel’in partiyi sürükleyememesi ve İmamoğlu’nun cesaretsizlik halleri değişmez ise gözlerin Mansur Yavaş’a çevrilmesi şaşırtıcı olmaz.

Mansur Yavaş ilginç bir siyası figür.

CHP, Ankara seçimlerini iki dönemdir onun sayesinde kazanıyor.

Parti ona, o partiye güç veriyor.

Ancak birbirleri için, şarkı sözlerinde olduğu gibi “ne seninle ne sensiz” durumları geçerli.

Mansur Bey ülkücü olduğunu hiç saklamadı.

1970’lerden gelen hafıza, esasında CHP ve ülkücü geleneği bir araya zor getirir.

Ancak AK Parti karşıtlığı üzerinden başlayan yakınlık, Ankara özelinde büyük bir sorun yaşanmadan seçim başarısı getirdi.

Hatta milliyetçi kesim ile CHP’li seçmenlerinin zihnen birbirlerine yakınlaşmasına vesile oldu.

Mansur Yavaş; az konuşan, lüzumsuz tartışmalara girmeyen, ama hakkını korumada dik tavır oluşturan ve kendine özgü bir çekim alanı oluşturmuş bir politikacı.

Anketlerde hep en önde çıkışı bu durumu teyit ediyor.

Ancak, pek seslendirilmese de CHP örgütü, konu Cumhurbaşkanı adayını seçmeye geldiğinde Mansur Yavaş’a dair kendini kasabilir.

Mansur Bey, buna rağmen, net bir mağduriyet algısı oluşturmadan CHP’den ayrılmaz.

Ancak Ekrem İmamoğlu varken, bu partinin aday koltuğuna ikinci bir “karpuz” olarak sığması kolay gözükmüyor.

Partinin Ekrem İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı göstermesi halinde, Mansur Yavaş için yol ayrımı vakti gelmiş demektir.

Esasında, Ekrem İmamoğlu siyaseten yasaklı hale gelirse, bu noktada Özgür Özel’in tavrını kestirmek güç değil.

Şartlar değişti, diyerek Cumhurbaşkanlığına aday olmak isteyecektir.

Neticede Mansur Yavaş partide bir dışlanma yaşar ve arayışa yönlenirse, bu noktada Kemal Kılıçdaroğlu faktörü denkleme dahil olabilir.

Kemal Bey’in CHP örgütü içinde, özellikle Alevi ve Kürt delege ve seçmenler üzerinde, azalıyor olsa da kısmi bir ağırlığı olduğu bilinir.

 

Milliyetçi ve merkez sağ muhafazakâr seçmene hâkim bir Mansur Yavaş’la, Kılıçdaroğlu’nun ittifak yapması, ortaya bir iktidar potansiyeli çıkartabilir.

Böylesi bir birlikteliğin işaretleri siyaset kulislere yansımaktadır.

Bahse konu oluşum hayata geçerse, hedefi Cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci tura bıraktırmak olacaktır.

Birinci turun elenen tarafı ikinci turda büyük ölçüde Mansur Yavaş’a yönlenir.

Zira, hem CHP hem de Ak Parti seçmeni, diğerine göre Mansur Bey’e daha yakın duracaktır.

Tüm bu süreçlerde DEM Parti’nin tutumunun ne olacağı, bir ölçüde halen yaşanmakta olan “yumuşama ve barış” görüşmelerinin akıbeti ile yakından ilgilidir.

Tüm bu analizler, Türkiye’de demokratik düzenin, bu haliyle bile olsa, korunacağı varsayımına dayanmaktadır.

Unutulmamalıdır ki bu ülke demokrasinin pek de önemsenmediği Ortadoğu coğrafyasındadır.

Bu diyarlarda siyaset için bir hafta bile uzun zamandır.