GÖZLEM’deki köşemde sporu “çok nadir” yazarım. Ya “büyük bir başarı” olacak ya da “Felaket geliyorum” diyecek. Felaket henüz “Geliyorum” demedi ama, Futbolumuzdaki kötü gelişmeler, ülkenin “güvenlik sorunları” gündeminin üst tarafına ulaşmak üzere…
Futbolu, “sportif rekabet sınırlarının çok ötesine taşıyan” ve büyük taraftar kitlelerinin arasına “nifak ve düşmanlık tohumları ekme yarışı” hâline sokan bir süreci yaşar hâle geldik. Özellikle “büyük kulüplerin” başkan ve yorumcuları yöneticileri, teknik adamları ve de TV ekranlarının ve spor sayfalarının “kulüpçü”, kulüplerin milyonlarca taraftarını birbirine düşürecek bir ortamın oluşmakta olduğunun farkında bile değiller. Dünyanın hiçbir medeni ülkesinde “sporun göz göre göre bu hâle düşürüldüğü” görülmemiştir. Çünkü “bu ortamı işaret eden olaylar başladığında” alınan tedbirler ve verilen cezalar, bütün dünyaya örnek olacak niteliktedir!
1955’den beri spor ve de “elbette futbol da yazan” bir gazeteci olarak, diyeceğim odur ki; “tedbir alınmazsa”, olacakların baş sorumlusu “Yapanlar” değil, “Tedbir almayanlar” olacaktır! Öncelikle, Kulüpler ve Futbol Federasyonu, sonra da Spor Bakanlığı. Kimse, “Futbol Federasyonu özerktir, Bakanlık müdahale edemez” falan demesin… “Ülke güvenliği” söz konusu olunca, “özel kanun ve talimatlar” değil, “genel kanun ve talimatlar” yürürlüğe girer…
6222 sayılı “Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun” neden çıkarılmıştır; işte bunun için… Ve de “bu kanunu yürütmekte” Hükümet görevlidir! Ne yazık ki, büyük ümitlerle ve vaatlerle iş başına gelen İbrahim Hacıosmanoğlu Federasyonu, kısa sürede Büyük Kulüplerin etkisi altına girmiş, başkan ve yöneticilerinin “bu kanuna aykırı” tutum, davranış ve söylemlerini durduramamıştır. Tiraj ve reyting peşinde olan spor medyasının da TV ekranları ve spor sayfalarındaki “ateşi körükleme yarışları” gün geçtikçe kızışmakta, sosyal medyadaki alevleri de bol bol beslemektedir. Dahası; RTÜK uykudadır, “6222 sayılı kanunu yürütmek durumda olan” Cumhuriyet savcıları da “bu gidişi” seyretmektedirler. Yazık, spora da, futbola da, ülkemize de!
+++++++
Sözün Özü…
“Peygamberimizin (s.a.v.), ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir. Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse komşusuna iyilik etsin. Kul hakkı yemeyin, kul hakkı ile Allah’ın huzuruna gitmeyin. Yetimin malını koruyun. Alnının teri kurumadan işçinin hakkını verin. Bizi aldatan bizden değildir. Kendiniz için istediğinizi kardeşleriniz için de istemedikçe gerçekten iman etmiş olmazsınız.
Doğruluktan ayrılmayın. Dürüst olun, yalan ve iftiradan sakının. Gıybet ve dedikodudan uzak durun. Adil olun. Akrabalık ilişkilerinizi sağlam tutun. Birbirinize karşı eziyet ve şiddetten uzak durun. Birbirinize kin beslemeyin. Birbirinize haset etmeyin. Birbirinizi arkanızdan çekiştirmeyin. Ey Allah’ın kulları, kardeşler olun.’ Bu ve benzeri emir ve tavsiyeleri, biz sevgi medeniyetinin mensuplarına sevgi toplumunu kurma ve koruma görevi vermektedir.”
Prof. Dr. Ali Erbaş, (Diyanet İşleri Başkanı /Bursa Ulu Camii hutbesi)
++++++
Erdem ve Politika…
“Yassıada davaları sırasında sorgusu yapılan Antalya Milletvekili Burhanettin Onat’a ‘Sen bir doktorsun. Siyasette ne işin var?’ diye sorulduğunda verdiği cevap şudur: ‘Bir aşağılık duygusu içinde yaşayamayacağımı anladım. Benim beldelerimin virane ortamından çıkmasının kavgasını yapma kararı verdim. Ben de tıpkı Avrupa’daki insanların yaşadıkları şehirlerde yaşamak istiyorum, ışıl ışıl bir vatan istiyorum. Onun için politikaya girdim.’ Gerçekte politika budur.”
Ali Naili Erdem
++++++
GÖRGÜ…
Tanıştırmak ve tanışmak…
Tanıştırırken genç, yaşlıya; erkek, kadına takdim edilir. Tanıştırılanların tam isimlerini, ne iş yaptıklarını vb. bir cümlede özetlemek gerekir. Lokantada siz masadayken bir tanıdığınız geldiğinde, aynı masada oturmayacaksa tüm masadaki konuşmayı bölmeye yol açacaksa, tanıştırmamak daha uygun olabilir. Yaşlandıkça bazı “bonuslar” elde ediyor insan, doğal olarak. 7-8 kişilik bir masada bile yemek yerken, herkesin ismini ve soyadını anımsayamadığım sıkça olduğundan, “Bakın sizleri Ayşe veya Kemal ile tanıştırayım, lütfen herkes kendisini tanıtsın” diyerek işin içinden sıyrıldığım oluyor. Bu durumda Ayşe veya Kemal ile tanışırken sizden beklenen, ayağa kalkmanız veya cinsiyetiniz ve yaşınıza göre hafifçe doğrularak el sıkışırken kendi adınızı ve soyadınızı söylemenizdir. Genelleyecek olursak, birisiyle konuşurken veya bir topluluğa hitap ederken, bir elinizin cepte olması ABD’de kimseyi rahatsız etmez. Almanya’da eli cebinde olanın özgüven eksikliği olarak değerlendirilebilir, Türkiye’de ise ayıp olarak.
Mahmut Tolon
+++++++++