Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı. Kışlalı, Bolu Kartalkaya’da yaşanan otel yangını, Yöneylem Araştırmanın cumhurbaşkanı adayı araştırması, Ümit Özdağ’ın tutuklanması ve siyasetçilere yönelik soruşturmalar, Trump’un yeni dönemi konularında açıklamalarda bulundu.
******
GÖZLEM – Bolu Kartalkaya’da meydana gelen yangın faciasında çoğu genç ve küçük 78 yurttaşımız can verdi. Düşünceniz?
K – Korkunç bir facia. Tarifi, pek çok açıdan mümkün değil. Büyük tabloda sebebi “kötü yönetim”. ANKA’nın haberine göre Otel’in Bolu Belediyesi’nden 12 Aralık 2024’de istediği yangın denetimi raporunda “tahliye çıkışları, ışıklı yönlendirme levhaları, acil aydınlatma sistemi, söndürme gereçleri talimatları, algılama sistemleri, yangın alarmı, paratoner ve duman kontrolü” olmak üzere 8 hayati eksiklik sıralandı. Ki bunları faciayı atlatanların da ifade ettiler. Ancak daha sonra Otel, nasıl oluyorsa denetim dilekçesini geri çekti. Öte yandan isminin açıklanmasını istemeyen bir otel çalışanı Sözcü’ye turizm başta gençlik ve spor, çalışma bakanlıklarından gelen yetkililerin sözde denetim yapmış gözükerek otelde tatil yaptıklarını açıkladı. Böyle bir konunun muhakkak bakanlıklar, belediyeler nezdinde bir yetki, denetim ve sorumluluk silsilesi olması gerekir. Facianın maalesef siyasi bir polemiğe çekilmesi de konunun başka bir boyutu. Facianın boyutu anlaşıldıktan sonra CHP’nin grup toplantısını iptal ederken, Erdoğan’ın İYİ Parti’den AKP’ye geçen Kürşad Zorlu’ya rozet taktığı Ankara İl Kongresini iptal etmemesi iktidar ile muhalefet arasındaki refleksiv öncelik farkını ortaya koydu.
GÖZLEM – Yöneylem Araştırma Şirketi’nin seçmenlere yönelttiği “Erdoğan mı, muhalefetin adayı mı?” sorusuna verilen cevaplar CHP’li Gökhan Günaydın tarafından açıklandı. Anket sonuçlarına göre “Erdoğan” diyenler yüzde 37,1 olurken, “Muhalefetin adayını destekleyenler” yüzde 47,5 çıktı. Yüzde 9,4; kararsız, yüzde 6,1; oy kullanmayacak. Sonuçları, nasıl yorumlarsınız?
K – Başta dar ve sabit gelirli çok büyük bir kesim için yaşanan ekonomik sıkıntılar olmak üzere adaletsizlik, suç ve şiddet, liyakatsizlik, kayırmacılık, tek adam yönetimine dönük baskılar iktidarın seçim sandığındaki gücünü günden güne eritiyor. Buna şüphe yok. Ancak ülkeyi yönetme noktasında hâlâ muhalefete yeterli onay olmadığı kararsız seçmenlerin yüzde 30’larda olmasından anlaşılıyor. Cumhurbaşkanlığı yarışında ise şu andaki kamuoyu yoklamaları, bahsettiğimiz, ülke ile ilgili sıkıntılardan dolayı Tayyip Erdoğan’ın oylarını düşürmüş gözüküyor. Ama seçimler yaklaştığında durum değişebilir. Farkın bu kadar yüksek olması, artık geniş halk kitlelerinin Erdoğan’ın iktidarını sürdürmek için attığı acımasız ve taraflı adımlara duydukları tepkiyi gösterdiğini düşünüyorum. İmamoğlu’nun veya Yavaş’ın önünü kapatılsa bile, seçimde yer alacak muhalif adayın tepki oylarını toplayacağı anlaşılıyor. Öte yandan muhalefetin de artık “muhalefetin adayı” yerine “turpu beklemektense” o adayın “ismini” açıklayıp ezber değiştirme vakti gelmiş gözüküyor.
GÖZLEM – Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın göz altına alınması, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında soruşturma açılması konusunda görüşünüz; “Turpun büyüğü heybede” işareti yürürlüğe girdi mi?
K – Görüntü şu: Başta ekonomik olmak üzere pek çok konuda seçmen artık iktidara tepkili. Onun için bu şartlarda seçimde iktidarın devamı, hele hele Anayasa’ya göre Erdoğan’ın 3. kez seçilebilmesinin mümkün olmadığı dikkate alındığında, çok güç gözüküyor. Bu nedenle bir taraftan Anayasa’nın değiştirilebilmesi için Kürt seçmenin oylarına dönük bir “yeni açılım” süreci başlatıldı. Ayrıca başta Meral Akşener cephesi olmak üzere, muhafazakar ve sağ partilerden AKP’ye transferler başladı. Ki bunların daha da yüksek vaatlerle artması muhtemel. Diğer taraftan başta CHP olmak üzere tüm muhalif partiler ve kesimlere dönük tamamıyla taraflı ve acımasız bir baskı kampanyası yürütülüyor. Tutuklamalar, kayyum atamaları, Meclis’teki sadece terör değil, tüm icraatlar ile ilgili belediye şirketlerine kayyum atanmasının önünü açacak yeni düzenlemeler hep bu baskının daha da artacağını ve çapının genişleyeceğini ortaya koyuyor. Erdoğan’ın “ustalık” döneminde nasıl “gıdım geri adım atmadan” planına bağlı olarak ilerlediği dikkate alındığında, “…onlar da çok iyi biliyor, tupların büyüğü heybede. Paniklemelerinin sebebi de budur. Birkaç yıla sokağa çıkacak hatta milletin yüzüne bakacak halleri kalmayacak” sözleri bundan sonra olacakların en büyük göstergesi. Son olarak CHP’nin eski Maltepe Belediye Başkanı için 2019-2021 yıllarına ait ihalelerine soruşturma açıldı. Burada mesele “hırsızlıkların” üzerine gidilmesi değil seçici davranılması ve soruşturmaların çok büyük çoğunluğunun muhalif belediyelere dönük olması. Aradan bu kadar zaman geçtikten sonra, elle tutulur deliller olmadan, hatta yolda deliller toplamak ve bu süreci uzatarak baskıyı arttırmak yoluyla CHP’li ve diğer muhaliflere ciddi bir saldırı başlamış durumda. Bu saldırının da “sokağa çıkamayacakları” yani bana göre “görevden zorla el çektirilecekleri” zamana kadar artarak devam edeceği anlaşılıyor. Tüm ülkenin büyük oranda “seçilmiş” değil “atananlar” tarafından yönetileceği bir baskı dönemi geliyor.
GÖZLEM –Sadece ABD için değil, bütün dünya için “Yeni Trump dönemi” başladı. Orta Doğu’yu, Suriye’yi etkileyecek mi?
K – Trump’un kendine has bir “yoğurt yiyişi” olduğu açık. Ancak ABD’nin İsrail, Orta Doğu gibi bölgelere ilişkin çıkarları ortada ve bu konuda çok ciddi politika değişiklikleri beklemek “saflık” olur. Özellikle İsrail konusunda. ABD Suriye’nin Kuzeyi’nde de, belki Irak’ın Kuzeyi’ni de kapsayacak şekilde özerk veya bağımsız bir Kürt bölgesi kurmak istiyor. Hedefleri Kürdistan. Bu amaçları diğer belli başlı Batı ülkeleriyle de uyumlu. Suriye’nin Kuzeyi’ndeki SDG/PYD örgütü ile Kuzey Irak’taki Barzani yönetiminin bir kolu olan ve iktidarın da desteklediği ifade edilen ENKS arasında görüşmeleri yürütüyorlar. Hatta iktidarın Apo ve PKK’ya dönük “yeni açılımı”nın da bu amaca hizmet edeceği ifade ediliyor. Buradaki Kürt oluşumunu, Suriye’de yönetimi ele geçiren Hizbul Tahrir el-Şam (HTŞ) örgütünün “devletleşme” sürecinde belki daha sonra devletleşecek fiili bir “özerk bölge” haline sokmak istiyorlar. Bu oluşumu da hafife almamak gerek. PYD şemsiyesi altında, ABD lojistik ve eğitim desteğinde en az 50-60 bin terörist olduğu tahmin ediliyor. Bu rakam HTŞ’nin askeri gücünden de fazla. HTŞ’li üst düzey bir yetkilinin Economist’e yaptığı “Türkiye’nin Suriye’nin yeni ordusunu eğitmek ve donatmak istediğini ancak başka bir Orta Doğu ülkesinden daha cazip bir teklifte bulunulduğu ve Suudi Arabistan’ın Suriye’nin yeniden inşasında Türkiye’den çok daha fazla harcama yapabileceği” yönündeki açıklamalar ve HTŞ’nin Türkiye ziyaretini Suudi Arabistan ve diğer bazı Arap ülkelerinden sonraya bırakması, aslında iktidarın burada “sanılmak istendiği” kadar etkili olmadığını ortaya koyuyor. Bu şartlar altında HTŞ veya yeni Suriye devletinden Kuzey’deki Kürt oluşumunun Türkiye açısından tehlikesini azaltacak bir icraat beklemek yine pek mümkün değil.
GÖZLEM –10 Kasım’da bir teğmenin yakasına Atatürk fotoğrafı takmaması üzerine yaşanan kavga sonrası başlatılan soruşturmada ihraç edilen Atatürkçü teğmenlerin avukatı Serdar Öztürk, dava konusunda bilgi verirken, “çoğu tarikat ve cemaatin yurtdışı servislerle bağlantısı olduğunu” işaret ederek, Türk ordusunun ilk Genelkurmay başkanı Fevzi Çakmak’ın “Cemaat ve tarikatlar, Haçlıların içimizdeki ileri karakollarıdır” dediğine dikkat çekti ve “Tarihte İngilizler Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak, dini tahrip etmek için Osmanlı coğrafyası içerisinde tam 116 tane tarikat kurdu. Fevzi Çakmak bunu çok iyi biliyordu. Allah’a sonsuz bir inancı vardı ama cemaat ve tarikatlara düşmandı” dedi. Siz ne diyorsunuz?
K – Tarikat ve cemaatlerin demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ne ne kadar zarar verecekleri ortada. Bir defa esasen bu ülkenin birliğinin bir anlaşması olan Anayasa’yı olduğu gibi kabul etmiyorlar, Anayasal temellere ciddi itirazları var. Ayrıca bu oluşumların TSK içinde yapılanmasının da ne kadar zararlı olduğunu 15 Temmuz kalkışması tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. Ancak mevcut iktidarın “arka bahçesi” olarak mevcudiyetlerini koruyor hatta geliştiriyorlar.
++++++