Vatandaşa yok; yandaşa çok…

Ekonomi ve maliye konularında bilgisiz; ilmî gerçeklere, liyakate, istişareye, plân ve programa önem vermeyen; tek bir kişinin keyfine göre hareket eden; yolsuzlukları, rüşveti, israfı, hukuksuzlukları, kayırmacılığı, çeteleri ve mafyaları zirveye taşıyan; hatalarını hiçbir zaman kabul etmeyen; fikir, ifade, inanç ve teşebbüs hürriyetlerini yok eden; bu baskıcı iktidar yüzünden; VARLIK İÇİNDE YOKLUK ÇEKMEKTEYİZ? FAKİRLİĞE VE SEFALETE MAHKUM OLMAKTAYIZ.

-1964 yılında; Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu’na girmiş, 10 yıl hesap uzmanlığı, 2 yıl İzmir defterdarlığı yapmış; 10 yıl, üniversitede bu konularda ders vermiş; yıllarca yeminli mali müşavirlik ve 4 yıl merhum Özal’ın müşavirliğini yapmış; beş yıllık plân çalışmalarına, 24 Ocak ve 1980 sonrasındaki reform çalışmalarına iştirak etmiş bir kişi olarak; iddia ediyorum ki; bilgili, liyakat sahibi, dürüst, bir yönetimle, Türkiye mevcut Bütçe’nin yarısı ile yönetilebilir. Memurun, işçinin, emeklinin, hayat seviyesi, olması gereken düzeye yükseltilebilir. Bu borç ve faiz sarmalından kurtulunabilir.

-Şeffaflık, dürüstlük, hesap verilebilirlik, gerçek ve titiz denetim düzeni esas olmalıdır. TÜİK gibi kurumların uydurma bilgilerine göre hareket edilmemelidir. Ekonomi ve maliye ilminin kuralları esas alınmalı, halkı uyutmaktan, aldatmaktan vazgeçilmelidir.

-Meselâ; Önemli olan, enflasyon oranı değildir. Reel gelir düzeyi, yani satın alma kapasitesidir. Ülkede, talep değil, maliyet enflasyonunun olduğu kabul edilmelidir. Asgari ücret, emekli maaşı vb. konulardaki artışların, enflasyonun gerekçesi olacağı yalanından vazgeçilmelidir. (Kaldı ki; tüketim harcamalarını arttıranlar, bir avuç yandaş zenginin lüks harcamaları ve kamudaki israftır.) Bu arada; kalkınma oranının değil, adil gelir dağılımının önemli olduğu kabul edilmelidir. (Gelir Dağılımında, en kötü ülkeler içinde, Dünya 7.’siyiz) Milli Gelirin %49,8’i, ilk yüzde 20’lik kesim tarafından elde edilmektedir. Ülkede,57 milyon yoksul, 17 milyon orta halli, 12 milyon müreffeh vatandaş vardır.

-Mevcut çöküş tablosunun sorumlusunun iktidar olduğunu, kabul etmeli, suçu başkalarına atmamalıyız. Demokrasi, hukuk düzeni, mal ve can güvenliği, adil bir yönetim olmadan; hiçbir müspet sonucun sağlanamayacağını kabul etmeliyiz. Saray duvarlarının içine sıkışmış, halktan kopuk yönetim tarzı ile; baskı, tehdit, hakaret, ayrımcılık ve zorbalıkla, bir yere varılamayacağını idrak etmeliyiz. Kayırmacılığı, kamu kaynaklarını yandaşlara akıtmayı: rüşveti, torpili, yolsuzlukları, israfı, zenginlerin iktidarı olmayı; sona erdirmeliyiz. Adil bir vergi düzeni gerçekleştirmeliyiz. (Patronlar, vergilerin, sadece, %11’ini karşılamaktadır. Bütün yük, sade vatandaşların ve ücretlilerin sırtındadır, işsizlik fonundan (Bu arada, işsizlere ödenen 45,7 milyar TL; işverene ödenen 71 milyar TL’dir.)

-Tarıma ve hayvancılığa, öncelik ve ağırlık verilmelidir. (Tarıma; 20 Milyar TL destek verilecektir. Halbuki; sadece, çiftçinin tüketeceği mazot vesile ile ödeyeceği KDV ve ÖTV tutarı 45.-Milyar TL olacaktır.)

-Hazine ve Maliye Bakanı’nın tek yaptığı; Vatandaşların sırtına devamlı olarak, yeni vergiler ve yükler bindirmek; Londra tefecilerinin talimatları doğrultusunda, fakiri daha fakir kılmaktır. (Elbette; Kendi aylık geliri, emekli maaşı ile birlikte 321 Bin,457 TL’dir. Tok, açın halinden anlamamaktadır.) Adil bir vergi düzeninin sağlanması konusunda da hiçbir icraatı yoktur. Sadece laf üretilmektedir.