Yunan ve Ermeniler…

Bugünlerde İngiliz düşünür William Penn’i okuyorum. Sadece düşünür olduğunu yazmak, onu tanımlamak için yetersiz. Girişimci, devlet kurucusu, din bilimci vs. İngiltere Kralı II. Charles, Penn’in babasına olan yüklü borcunun bedeli olarak kendisine, Kuzey Amerika’nın bir bölümünü bırakınca, o da bugünkü Pennsylvania Eyaleti’ni kurdu. Eyalet için yazdığı demokrasi ilkelerini içeren anayasa, kendisinin fikir önderi olduğu koloni devletlerinin birleşmesi ile oluşacak ABD Anayasası’na ilham oldu ve eyaletler birleşene kadar yazdığı bu anayasa yürürlükte kaldı. William Penn, sadece ABD’nin değil, Avrupa Birliği’nin de ilk teorisyenlerinden sayılır.

Onun bir sözü şöyledir: “Tarihi anlatımları gözden geçirirsek, saldırganların, haktan ziyade genellikle açgözlülükle fetih ve ülkeyi genişleten hırsın gururu ile hareket ettikleri tespit edilebilir” şeklindedir.

Doğrusu Türkler olarak 110 yıl içinde yaşadıklarımız bu sözleri doğrulayan birer delildir. Elbette Ermeni ve Yunan mezaliminden bahsediyorum. 1829’da Mora İsyanı ile başlayan Yunanistan Emperyalizmi, tüm Batı Trakya, Makedonya ve nihayetinde 1913’de Selanik’in işgali ile yüzölçümünü defalarca katlarken, 1. Dünya Savaşı sonrası kendi kültürlerinin gözü kör hayranı İngiliz Başbakan Lyod George’un teşviki ile, Megalo İdea peşinde İzmir’e dek hayallerine sınır koymadan ilerlediler. Yunan işgali sırasında, kentimizin tüm işyerleri ve evleri yağmalanırken, önlerine çıkan tüm Müslümanların katledildiğini unutmuyoruz ve hep hafızamızda tutuyoruz. Elbette, bu işgal sadece İngilizlerce değil, dönemin diğer emperyal güçlerinin gözetim ve teşviki ile hayata geçti… Yunan, Bulgar ve Sırp gibi Ortodoks ulusların bir diğer tarihsel hamisi de Çarlık Rusya’sı idi.

Bu dönemde, Osmanlı İmparatorluğu, ulusal devlet ve milliyetçilik ideolojisi ile ayaklanan kendi tebaasının etnik bağımsızlığına yönelik çabalara engel olacak siyasi ve ekonomik güç ve yapılanmadan yoksun idi. Zaten Avrupa devletlerince hasta adam olarak nitelendiriliyor, parçalanması için ellerinden geleni yapıyorlardı. Nihayetinde, endüstri devrimini tamamlayan Avrupa  emperyalizmi, Osmanlı mülkünü parçalama kudretine erişmişti.

1.Dünya Savaşı devam ederken Osmanlı İmparatorluğunun doğu illeri de birer birer Rus işgaline maruz kalıyordu ve Erzurum, Van gibi illerimizde büyük bir Ermeni mezalimi yapılıyordu. Dönemin sadrazamlarından Talat Paşa, anılarında, yabancı kaynaklardan da yararlanarak bu mezalimin ayrıntılarını anlatır. Rus ordusundan Yarbay Tverdo Klebov, 27 Şubat 1918 tarihli notlarında,1916 ila 1918 yılları arasında Ermeni odakların sivil halka yapmış olduğu zulüm ve katliamları belgeler. Özellikle, Ekim Devrimi sonrası Rus birliklerinin görev bırakmaları, ordu disiplininin ortadan kalkması ve Rusya’ya doğru geri çekilme dönemlerinde, Ermeni komitelerinin yaptığı insanlık dışı katliamlar dile getirilir.

Yöredeki tüm Türk ve Kürtler dâhil Müslüman köylüleri işkence ve türlü zulümlerle öldürülürken, Klebov, ‘Büyük kuyular kazarak oraya götürdükleri zavallı Türkleri hayvanlar gibi boğazlayıp üst üste kuyulara tıkdılar” diye yazar. Kendisi bir asker olarak engel olmaya çalıştığında, onu da ölümle tehdit ederler ve oradan tesadüfen geçmekte olan bir Rus müfrezesi sayesinde kurtulur. Yine, kendi birliği geri çekilirken, bir köy camisinin avlusunda, cesetlerin bir iki metrelik yükseklik oluşturacak kadar yığıldığını dehşetle görür… Anılarında, özellikle 7 Şubat’taki Erzurum şehir merkezindeki kıyıma dikkat çeker. Sokaklar hunharca katledilmiş sivil Türk vatandaşlarının cesetleri ile doludur.

Rus Kafkas ordusunun 1917 Ocak ayından itibaren geri çekiliş sürecinde işgal edilen doğu kentlerimiz boşaltılırken, Ermeni katliamları da hız kazanır. 1918 Ocak ayına kadar, bölgede mezalime uğramamış tek Türk yerleşim merkezi kalmaz.

Rus belgeleri, bu dönemde öldürülen sivil erkek, kadın ve çocuk vatandaş sayımızı yüz binlerin üzerinde rapor eder. Talat Paşa, tüm bu olanları “’Kanımca, yukarıda belirtilen olayların birinci derecede suçlusu, kendi siyasi emelleri için Ermenileri kışkırtan Ruslardır. İkinci derecede de, onlara alet olan Ermeni komitacılardır” şeklinde yorumlar.

Tüm bu tarihsel olaylar, devlet, siyasi ve ekonomik olarak güçsüz düştüğünde, yurttaşlarının nasıl bir zulme maruz kaldığının açık kanıtıdır. Bu bağlamda, Sayın Bahçeli’nin ‘Terörsüz’ bir gelecek söylemi, hepimizin ortak arzusu olmakla beraber, devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” şiarı gerçekleşene kadar, tarihimizi, ulus olarak kadim hafızamızda hiç unutmamak üzere korumaya devam edeceğiz…