İktidar ile muhalefetin gerilimi sorunları unutturuyor

Yaşadığımız coğrafya; Hitit, Pers, İskender, Roma, Bizans, Selçuklu, Cengiz ve Osmanlı olmak üzere, dünya süper gücü olan 8 imparatorluğa; mekan ve mezar olmuştur. Arada Anadolu Selçukluları gibi orta boy devler ve imparatorluk dönemleri dışında ise çok sayıda şehir devleti, devletçik ve beylikler olarak param parça olmuş veya çoğu kez fetret ve iç çatışma devirleri yaşamıştır. Zira bu topoğrafya, farklı kıta, uygarlık ve kavim göçlerine 4 yönden açık olan son derece dinamik ve kaotik bir coğrafyadır. Etnik yapı, kabilecilik, cihatçılık, mezhepçilik gibi ayrıştırıcı unsurların dinamik etki ve tepki kültürü de yaygındır. Üstüne üstlük yaşadığımız uygarlık dönemi, sanayi uygarlığından, bilgi uygarlığına geçişte öncü olanların kazanımları sonrasında, sürece sonradan katılanlarla hesaplaşmaya girdiği, küresel düzeyde kaotik paylaşım kavgasının çıkar merkezli ilgi alanlarının başında geliyor.  Üstelik bu kaotik küresel ortam yanında, yüzüncü yılında Cumhuriyetimizi, girdiği çağdaş uygarlık rotasından; inanç, ırk, aşiret ve kabile çatışmalarına sahne olan Orta Doğu batağına yönlendiren siyasi İslamcı bir dayatma ile de yüz yüze bulunuyor. Bu dayatmaya karşı direnç gösteren muhalefet ile iktidar arasında kavganın boyutu,  çoktan siyasi rekabeti aşmış, akıl mantık ve hakkaniyet ölçülerini dikkate almayan bir hesaplaşmaya yönleniyor.

Kavganın bir tarafında ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak isteyen, tek kişi egemenliğine dayalı otoriter bir yönetim cephesi var. Diğer yanda ise, iktidarın sürekli gündem belirleme ve algı yönetimini dengelemek isteyen ana muhalefetin alternatif bir cumhurbaşkanı adayı ile gündemde kalma çabası bulunuyor. Bu ortamda iktidar cephesi, devlet gücünü elinde tutma uğruna 40 yıldır güvenlik güçleri ile çatışma durumundaki terör örgütünü bile yardıma çağırdı. Terör örgütünün silah bırakma çağrısını bedeli olarak hangi ulusal tavizlerin verildiğini henüz bilmiyoruz. Ayrıca iktidar cephesi, ana muhalefetin aday adayı olan kişiyi kontrol etmek için her adımda bir bahane üreterek 6 adet yargı sopasını gündemde tutuyor. Ayrıca muhalif belediyeleri “topal ördek” yapmak için, kendi kontrolündeki belediyelerinden farklı ve yanlı bir yaklaşımla, görevden almakta, yöneticileri gözaltına alarak, on yıl öncesi işlendiği iddia edilen suç iddiaları ile yargı karşısına çıkarılmaktadır. Bu durumda iktidar cephesi ile muhalefet arasındaki kavga görülmemiş bir gerilim ortamı yaratırken, toplumun büyük çoğunluğunun asıl gündemi olan ekonomik kriz, yoksulluk ve yoksunluk ikinci plana itiliyor. Oysa muhalefet tam da bu durumu gündemde tutarak, iktidarı seçime zorlayarak bir iktidar değişimi yaratma amacı taşıyor. Ancak gerilim, giderek daha çok keskinleşiyor ve giderek daha da derinleşme riski taşıyor.

Ülkemizde iktidar ve muhalefetin asimetrik güç kavgasının keskin kutuplaşması yaşanırken, yukarda gündeme getirdiğim küresel kaotik ortam ve kavganın tam da ortasında kalıyoruz. Bu durum, emperyal güçlerin bizden, tarihte koparmak istedikleri tüm tavizleri alabilecekleri bir durum yaratıyor. Dünya süper güçlerinin, başta ABD, İngiltere ve İsrail’in, uzun dönemli stratejik hedeflerinin ve BOP uygulaması için bulunmaz bir fırsat durumu sunuyor. Böl yönet sistemini uygulayarak, potansiyeli görece yüksek ülkeleri ve zenginliklerini kontrol etmek isteyen süper güçler için inanılmaz bir fırsat yaratıyor. Emperyal güçler her şeyden önce isteklerini kolay kabullendirme ve ikna açısından tek adam yönetimini;  ülkenin kendi içinde kavgalı olabileceği bölgesel yapılanmayı tercih eder.  Bölgemizde İsrail’e destek olarak, emperyal güçlerin kontrolünde bir Kürt oluşumunun Kuzey Suriye’de de yaratılması, daha büyük bir stratejik hedefin ilerde tamamlanacağı bir adım niteliğindedir. Emperyal güçlerin İslam ülkelerinde, tarihsel olarak kullandığı bir diğer unsur, biat kültürü içinde çalışan tarikatlar yoluyla toplumları kolay kontrol etme stratejileridir.

Türkiye ne yazık ki, yaşadığı çatışma ortamı nedeniyle, bu risklerin hepsiyle karşı karşıya kalıyor. Üstelik terör örgütü ile iktidarın nelerde anlaştığını henüz bilmiyoruz. M. Kemal Atatürk’ün, yüz yıl önceden engin dehası ile kurduğu Meclis ve kuvvetler ayrılığının etkin olduğu Ulus devlet, demokrasi, laiklik, ortak kültür ve vatandaşlık temelli Türk olma kriterinden taviz verilemez. Aksi durumunda, bu coğrafyada emperyal güçlerin, bizi bir ağaç gibi budama, toplumumuzu ve Orta Doğu coğrafyasını, böl-yönet yöntemiyle kontrol etme hedeflerine hizmet eder. Büyük sorumluluk iktidar cephesinde olup, kişisel iktidarı sürdürme yönündeki otoriter baskılar yerine, çağdaş uygarlığın demokrasi, özgürlük, çoğulculuk, adalet ve hukuk değerlerini içeren devlet aklına ve kültürüne alan açsın. Aksi durum emperyal güçlerin çıkarlarını kolaylaştırıcı bir ortam oluşturuyor. Bilmeliyiz ki, önümüzdeki dönem ve seçim, yüz yıllık Cumhuriyetin bu yöndeki tarihi rotasını belirleyecek.