Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden alınmasına karşı Saraçhane’de düzenlenen kitlesel protestolar salı günü de devam etti. Dün akşam Özgür Özel Beylikdüzü’nde verilen iftarda konuşurken gençler ve halk, şehirlerin merkezi konumundaki caddelerinde protesto yürüyüşlerine devam ediyordu. Haberlerde yetkililer şimdiye değin 1.500’e yakın göstericiyi gözaltına aldıklarını duyuruyor..! Kim bu gözaltına alınanlar? Görevini yapan gazeteciler, fotoğrafçılar, Anayasa çerçevesinde gösteri ve yürüyüş hakkını kullanan genç, yaşlı, emekli, öğrenci, esnaf, bürokrat kadın ve erkekler… Her sınıftan, her görüşten, her yaştan Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları. Meydanlarda hak, hukuk, adalet, geçim ve demokrasi arayışında… Yetkililere düşen görev protesto hakkını kullanan bu vatandaşların güvenliklerini sağlamak. Biz ekranlarda ne görüyoruz? Mitinglere katılımı engellemek için kapatılan yollar, kapıları kilitlenen üniversite kampusları, göstericilere sıkılan tazyikli sular, biber gazları, coplar… Kendini savunmaya çalışan göstericilere uygulanan şiddet ve gözaltına almalar, tutuklamalar…
Gazzelilerin hak ve hukukunu savunmak için Galata köprüsünde,Ayasofya meydanında yapılan yürüyüşler,mitingler serbest,vatandaş kendi hak ve hukukunu aramak için gösteri yürüyüşü yapmaya,protesto hakkını kullanmaya kalkarsa yasak!!
Biliyor musunuz uzun yıllar içinde uygulamaları gördükçe insanların adalet duygusu çiğnendi, güveni bitti tükendi… Ergenekon davaları, balyoz davaları, gizli tanıklar, bavul dolusu üretilmiş belgeler, gezi tutuklamaları, sokakta, mecliste, basında, sahnelerde röportajlarda muhalefet edenlerin tutuklanmaları ve sonunda ortaya çıkan kocaman bir hiçlik ve suçsuz mahkumiyetler devri…
Biliyor musunuz, hukukun üstünlüğü zedelendi!
Şüphe yok ki Türkiye’de hiçbir yerel yönetim yolsuzluk iddialarının dışında tutulamaz. Bu iddialar elbette soruşturulmalı. Ancak cumhurbaşkanı adaylığı için öne çıkmış bir isme dair suçlamaların, daha ocak ayında “asıl turpun büyüğü heybede” diyerek tutuklamaların ve CHP’nin kapatılacağının ima edilmesi, savcılığın daha açıklama yapmadığı bir aşamada, tutuklamaların tüm detaylarıyla iktidara yakın medya organlarında tartışılması, yayınlanması sürecin adli değil siyasi bir operasyona dönüştüğü izlenimini güçlendirmesidir… Sokağa çıkan insanlar yolsuzluğu ya da kişisel bir suçu savunmuyor; savundukları şey, sandıkta verdikleri oyun, mezuniyette aldıkları diplomanın, temsil iradesinin, demokrasinin ve hukuk’un meşruiyetinin çiğnenmemesidir.
Eğer protesto hareketi güç kazanıp ılımlı kalmayı sürdürürse, rejim en azından kısmen de olsa geri adım atmaya, erken seçime zorlanabilir. Ancak bu enerji biter ve muhalefet etkili bir strateji geliştiremezse, Erdoğan büyük ihtimalle bir sonraki aşamaya geçer iktidarını sağlamlaştırır.
Zor durumda bile olsak değerlerimizi, haklarımızı, hukukumuzu ve demokrasiyi savunmalıyız.
Sessizlik yalnızca istenmeyen bir durum değildir, uzun vadede zararlıdır da. Avrupa, doğalgaz tedarikini tehlikeye atmamak adına Putin’in otokratik tutumlarını uzun süre göz ardı etti – şimdi de bunun ciddi sonuçlarını hissediyor. Gazze konusunda ise bu kez İsrail’e karşı duyulan tarihsel suçluluk duygusuyla görmezden gelmeyi tercih etti. Bu yaklaşım, AB’nin dünya genelindeki nüfuzunu ve güvenilirliğini sarstı. Özellikle Trump’ın dünyanın dört bir yanında belirsizliği körüklediği şu günlerde, zorluklarla karşılaşacağımızı bilsek bile özgürlük, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü savunmamız gerekiyor.
Seçimlere daha üç yıl var, ama İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın tutuklanmasının sert bir şok dalgası yarattığını görüyoruz Türkiye’nin siyasi ortamı alt üst oldu. İstanbul demografik ve ekonomik bakımdan büyük öneme sahip (ülke GSYH’sinin yüzde 30’unu üretiyor) ve cumhurbaşkanlığı yarışında sıçrama tahtası niteliğinde. Bu da son on yılın en büyük sokak isyanının vardığı boyutu açıklıyor. Şok dalgası ekonomiyi sert vurdu, Türk lirası rekor seviyeye geriledi. İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla iktidar kendi kalesine gol attı.
İktidar muhtemelen bu riskli girişiminin doğurabileceği hoşnutsuzlukları dengeleyecek kadar sağlam olduğunu düşünüyordu. İmamoğlu’nun tutukluluğunun, 1999’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’yken hapse girip ulusal bir kahramana dönüşen Erdoğan örneğindeki gibi, popülerliğini artırmayacağını varsaymak zor. İmamoğlu, nihai bir mahkûmiyet almadığı sürece cezaevinden de cumhurbaşkanlığına adaylığını koyabilir.
Bu kısa zaman dilimi bile bize halkın demokrasi, refah ve adalet istediğini gösterdi.