İzmir Aşkına Derneği Kurucu Başkanı ve turizmci Filiz Güleç, İzmir’in tüm zenginlikleri ile tanıtılması gerektiğini belirtti. Güleç, “İzmir’i sadece çiğdem, boyoz ve gevrekle sınırlandırmamalıyız” dedi.
Gözlem Gazetesi Yayın Kurulu Toplantısı’nın konuğu olan Güleç, İzmir turizmine dair değerlendirmelerde bulundu, İzmir’i tüm zenginlikleri ile tanıtmak amacıyla kurdukları İzmir Aşkına Derneği hakkında bilgi verdi.
Türkiye turizminin güncel sorunlarını paylaşan Güleç, “Pandemi sürecinde çok yara alan, hizmet ve turizm sektörü oldu. İşimiz tamamen durdu. O dönemden sonra da kaybettiğimiz kan sebebiyle hala debelene debelene çıkmaya çalışıyoruz. İyi bir garson, iyi bir resepsiyonist, iyi bir otel müdürü kolay yetişmiyor. İşini doğru yapan bir acenteci kolay yetişmiyor. Yıllardır mesleki bilgi anlamında beslediğimiz turizmcileri, mesleğin erbaplarını, tüm kalifiye elemanlarımızı kaybettik. Hepsi kuryelik gibi işlere başladı. Pandemi sürecinde en büyük kazancımız meslek liselerinden meslek bölümlerinden gençlerimizdi. Stajlarla eğitebiliyorduk bu gençlerimizi. Ama son 5 yıldır turizm meslek liselerine eğilim yüzde 70 oranında azaldı. Bu da sektörde çok büyük bir kan kaybına sebep oluyor. Onları turizme yeniden girmeye razı etmeye çalışıyoruz. Bu sektör için çok büyük bir sorun” diye konuştu.
“İzmir’siz İzmir’i geziyorlar”
İzmir’in kendine has zenginliklerinin tanıtılmamasını eleştiren Güleç, “Örneğin kruvaziyer gemiden sabah saatlerinde inen turistler eğer Efes veya herhangi bir tur almıyorlarsa, ya kordonda yürüyorlar ya da Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi’ne gidiyorlar. Kıbrıs Şehitlerinde yürüyen turistin gördüğü şey, sularını akıta akıta ilerleyen çöp kamyonları oluyor. Yavaş yavaş dükkanlar açılmaya başlıyor. Turistler o kentin kültürel değerlerinin olduğu hediyelik eşya satın almak isterler. Fakat Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde London, Tokyo yazan valizler, New York yazan tişörtlerle karşılaşıyorlar. Yol boyunca İzmir’e dair özel hiçbir şeyin olmadığı İzmir’i geziyorlar. Caddenin sonuna kadar ilerliyor, şanslıysa İzmir’in markalarından biri olarak gösterilen Sevinç Pastanesini buluyor. Ki maalesef orada da bir tane İzmir ürünü yok. Turistler, bir sürü yabancı marka yemek yerinin olduğu yerlerden geçiyor. Burada bir şey yokmuş diyerek şehirde para harcamadan gemisine geri gidiyor” dedi.
Tanıtımını iyi yapan bir kent olarak Eskişehir’i örnek gösteren Güleç, İzmir’in bu anlamda sınıfta kaldığına dikkat çekiyor. Güleç, “Örneğin Eskişehir’de bir kafeye gittiğinizde kahvenizin yanında Eskişehir ürünleri olan Eti çikolata ile Kalabak markalı su geliyor, masa örtüsünde Sarar yazıyor. Eskişehir kendi ürününü nasıl öne çıkaracağını biliyor. Biz bunu maalesef yapamıyoruz” ifadelerini kullandı.
“Sebebi, çok göç ve hoşgörü”
İzmir’in kendine has ürünlerin tanıtımını yapamamasının sebebinin çok göç alması olduğunu söyleyen Güleç, “İzmir’in kendisine has zenginliklerini ortaya koyamama sebebini hoşgörüsüne bağlıyorum. Çünkü İzmirli her geleni kabul ediyor ve her gelenle birlikte değişip dönüşüyor. Bu hoşgörü sayesinde bizim şehrimizin her yanı Antepliler sofrası, Konyalılar sofrası… Hal böyle olunca şehirde şehirle ilgili hiçbir şey kalmıyor” sözlerine yer verdi.
İzmir’in çok zengin bir kültürü, tarihi, gastronomisi olduğunu söyleyen Güleç, şu ifadeleri kullandı: “İzmir dediğimizde insanların aklına sadece, boyoz, gevrek, kumru, incir, üzüm çiğdem geliyor. Ama kimsenin aklına Türk donanma tarihini başlatan Türkiye’nin ilk denizcisi Çakabey gelmiyor. Kimsenin aklına, İzmir’de doğan Homeros, Büyük İskender, Stoacı felsefenin kurucusu Marcus Aurelius gelmiyor. Atamızın en beğendiği şehirlerden bir tanesidir İzmir. Atamız bir sohbetinde Salih Bozok’a şöyle diyor: ‘Biliyorsun Türkiye’nin başkenti olarak Ankara’dan başka hiçbir yeri düşünmedim ama benim kalbimin başkenti İzmir’dir.’ Böyle bir şehirden bahsederken biz nasıl olur da İzmir’i sadece çiğdem, boyoz ve gevrekle sınırlandırırız?”
“İZMİR’İ MÜZİKAL OYUNLARLA ANLATIYORUZ”
Güleç, 120 kişilik gönüllü üyelerden oluşan İzmir Aşkına Derneği’nin İzmir’i doğru tanıtmayı amaçladığını belirtti ve bu doğrultuda İzmir’i tanıtan müzikal oyunlar sahnelediklerini kaydetti. Güleç, “’İzmir’den çekirdeksiz nar gelir’ türküsünü gençlerimizin bilmesi gerekiyor. Bu türkü İzmir’in ticaret hayatının ne kadar önemli olduğunu anlatıyor. ‘Mendilimin ucuna sakız bağladım’ bir İzmir türküsüdür. Bugünkü Türk sanat müziği şarkılarının çoğunun yazarı olan Avni Anıl, İzmirli. Bunlar gibi daha birçok bilgi ışığında bir müzikal yazmaya karar verdim. Bundan 9 sene önce, Mübadelede aşk: Raşel ve Niko isimli müzikal oyun senaryosu yazdım. 3 sene önce de İzmir’in tarihini anlatan, 8 bin 500 isimli müzikal oyunu yazdım ve sahneledik. Bu sene, İzmir’in 1970’lerini anlatan ‘Sokağın kadınları’ isimli bir senaryo yazdım. Bu oyunları her salı İzmir’in bir sahnesinde ücretsiz ve halka açık biçimde sergiliyoruz. 11 yaşından 77 yaşına kadar gönüllülerimiz var” dedi.