Erdoğan “Demokrasi bir araçtır” demişti, o süreç yaşanıyor
Erdoğan “Demokrasi bir araçtır” demişti, o süreç yaşanıyor
Paylaş:
Gazeteci Yazar Murat Kışlalı, GÖZLEM’in ülke gündeminin başında gelen olay ve gelişmelerle ilgili sorularını cevapladı.
***
GÖZLEM – Ekrem İmamoğlu başta, verilen gözaltı kararları ve gözaltı uygulamalarında polisle halkı karşı karşıya getiren süreç, sizce ne anlama geliyor? Bu sürecin sonu nerelere varacak?
K – Bu süreç İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmesini engellemeye dönük iktidarın bizzat yürüttüğü ve FETÖ vari yöntemlerin kullanıldığı bir kumpas sürecidir. Bunun ardından CHP’ye kayyum atanacak. Bunu, muhalefetin Erdoğan’ı yenecek diğer adayı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın da seçime girmesini engellemeye ve muhalefetin topyekün bastırılmasına dönük daha kapsamlı ve yaygın adımların izleyeceği anlaşılıyor. İmamoğlu’na saldırının üç ayağı var. Tamamen hukuksuz diploma iptali. Hukuksuz, çünkü iptal kararını veren İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu. Yatay geçişe izin veren ise tamamen başka bir idari yapı; İşletme Fakültesi Yönetim Kurulu. Yine diplomayı veren fakülte yönetimi, üniversite yönetim kurulu değil. Ayrıca “hile ve hata” yoksa idarenin olsa bile yanlışlığıyla verilen diplomanın iptal edilemeyeceği ve geri alınamayacağına dönük Anayasa Mahkemesi’nin emsal kararı var. Üstelik aradan 35 yıl geçtikten sonra iptal kararının idare hukukunda uygulanmasına imkan yok. İkinci konu, sözde ihbara bağlı, delilleri belli olmayan ve sunulmamış “ihale yolsuzluğu” suç örgütü iddianamesi. Aralarında İstanbul ilçe belediye başkanları, meclis üyeleri, Büyükşehir belediyesi yöneticileri, sanatçı ve gazeteciler de dahil 87 kişinin gözaltına alındığı iddianamede, suç örgütü lideri olarak gösterilen İmamoğlu’na isnat edilen suçlar belli, ancak diğer son dönemdeki pek çok iddianamede olduğu gibi bunların delili, kanıtı ortada yok. Üstelik burada “Kent Uzlaşısı” adı altında yerel seçimlerde yapılan ittifakın yasa dışı gösterilerek, siyasi yasaklı hale getirilmesi durumunda İstanbul Belediye Başkanlığı’na bir kayyum atanmasının da önü açılıyor. Böylece bir taşla iki kuş vurulmuş oluyor. İktidar, kendisi bizzat en üst düzeyde terörün başı Apo ile pazarlık ediyor. Devlet Bahçeli’nin ağzıyla kendisine “kurucu önder” deniliyor. Çatıdan “umut hakkı” ile “affedilmeleri”, “serbest bırakılmaları” konuşuluyor. Ama en altta, tabanda Apo’nun aidiyeti olarak gösterilen Kürt seçmenlerin partisi DEM ile yapılan seçim ortaklığı bir suçmuş gibi gösterilmeye çalışılıyor. Daha da üzücü olanı, kendisi de kayyum sürecinde antidemokratik baskılardan payını almış, almaya devam etmekte olan Kürt siyasetinin bu antidemokratik sürece, iktidar ile “yeni açılım sürecini” devam ettirerek destek veriyor olmasıdır. DEM Partisi eş başkanı Tuncer Bakırhan “Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığının engellenmeye çalışılması ... hukuki değil, siyasi hesapların gölgesinde alınmış bir karardır. ... demokrasiye sürülmüş kara bir lekedir” diyor, ama bunun icraatlarında karşılığı yok. Üçüncü olarak da İmamoğlu için toplu mahkeme günü olarak ilan edilen 11 Nisan’daki davalarda da kendisini siyasi yasaklı hale sokacak ve muhtemelen tutuklanmasına yol açacak kararların çıkacak olması.
GÖZLEM – Sürecin bu noktaya geleceği belli değil miydi?
K – Muhtemelen tüm bu saldırılar adeta sürecin “kumpas” olduğuna işaret eder şekilde aynı güne, 11 Nisan’a koyulan davaların sonrasına bırakılacaktı. Ancak CHP’nin 23 Mart’taki önseçimi nedeniyle savcılık diploma işini üniversiteye verdiği garip talimatlarla hızlandırdı. İhale suç örgütü iddianamesinin kanıtsız, delilsiz işleme sokulması da öne alındı. Bunun ardından CHP’ye kayyum ataması gelecek. İmamoğlu’na saldırı ve CHP’ye kayyum ataması, iktidara tepkiyi en üst boyuta çıkarır. Ekonomi, borsadaki çöküş, dövizdeki patlama. Bu tepkiler normal bir seçimde Erdoğan’ı cumhurbaşkanlığından etmeye yeterdi. Bu saldırıların arkasından Mansur Yavaş’ın seçimlerden menedilmesine dönük kurgular gündeme gelecektir. Belki de Yavaş’ın “Adaylığımı askıya alıyorum” demesi bundan.
GÖZLEM – Süreç sizce sadece CHP ve seçimle mi ilgili?
K – FETÖ kalkışması devlet içindeki yapılaşmadandı. Burada devletin kilit mekanizmasını ele geçirmiş, hedefi belli ve bu hedefe yönelik bir iktidar kalkışması var. Amaç demokrasiyi seçim bağlamında ortadan kaldırmak. İyi Parti lideri Musavvat Dervişoğlu bunu “Türkiye’de bugün itibarıyla seçme ve seçilme hakkı, hürriyet, demokrasi, hukuk ve anayasal haklar askıya alınmıştır. Zulümdür, zorbalıktır ve ancak diktatörlüklerde yaşanabilecek bir saçmalıktır. Erdoğan iktidarının bugün yaptığı işin adı ‘anayasal düzeni ortadan kaldırma teşebbüsüdür. Bu tam manasıyla bir sivil darbedir. Bu korkunç adım, Erdoğan marifetiyle işlenen anayasal bir suçtur” diye özetliyor. Deva Partisi lideri Ali Babacan ise “Darbe deyince aklımıza asker gelir ama bugün yaşananlar darbe girişiminden farklı değil” diye özetliyor. Erdoğan bundan sonra başta medya olmak üzere muhalefeti bastırmak için daha da fazla ve büyük çapta baskı girişimlerine başvuracaktır. Örneğin yandaş Cengiz’in, Sözcü’ye ve çok sayıda gazetecisine karşı giriştiği suçlama kampanyasına bir talimat almadan başlamış olması bana göre olası değil. Bu tür saldırıların yaygınlaştırılıp derinleştirilerek muhalif basın, sivil toplum ve diğer muhalefetin o veya bu şekilde bertaraf edilmelerine dönük kurguların kayyum-kumpas düzenekleri ile beraber şimdiden planlanmış ve uygulamaya sokulmuş olması muhtemeldir ve hep yeni dönemde beklenecek gelişmeler olacaktır. Erdoğan “Demokrasi bir araçtır” demişti. O süreç yaşanıyor. Sözde yasalar aracılığıyla sürdürülen böyle bir gayrimeşru saldırıya karşı halk tepkisini gösteriyor. Ama bu süreç Türkiye’de bu güne kadar iktidara oy vermiş kesimlerin ne kadarının umurunda bilemiyorum. Seçim tarihinin çok uzak olması durumu daha da kilitliyor. Deniz Baykal “Bu demokratik değil” diyerek Erdoğan’ın seçilme yasağının kaldırılmasını sağlamıştı. Şimdi Erdoğan demokrasiyi kullanarak İmamoğlu’na yasak getiriyor.
GÖZLEM – 14 bin lira ile geçinmeye çalışan emeklilerle, büyük kentlerde kira yükü altında ezilen memurların isyanını bir yana bırakırsak günde 21 bin icra dosyası kayıtlara giriyor, 2025’in ilk iki ayında 22 bin esnafın kepenk indiriyor, 900 büyük firma iflas veya konkordato ilan ediyor. Bu gidişin sonu ne olacak?
K – Şimdi bu gidişe bir de İmamoğlu hesaplaşması yüzünden dövizin yüzde 10 artması hesaplamalara göre enflasyonu 5 puan arttıracak. Bunu engellemek için iktidar kamu bankaları aracılığıyla 15 milyar dolar sattı. Ayrıca dövizdeki artış nedeniyle dış borcun TL karşılığını 800 milyar lira yükseldi. Borsadaki çöküş de 6,7 milyon yerli yatırımcıyı derinden etkileyecek. Yüksek faiz nedeniyle kredi ihtiyacı olan esnaf ve şirketler büyük sıkıntıya düşmüştü. Bu sıkıntı bir şekilde Erdoğan’a iletildi ve onun talimatıyla geçen yılın son ayından itibaren faizler düşürülmeye başlandı. Ama İmamoğlu saldırısıyla bu süreçte de geri adım atılmak zorunda kalındı. Hafta içinde faizler yükseltildi, yakın gelecekteki düşüş beklentisi de rafa kalktı. Faiz düşüşüyle amaç kredi musluklarının biraz olsun açılması, ekonominin biraz olsun canlanması idi. Ancak ülkenin içinde bulunduğu siyasi belirsizlik dikkate alındığında, bırakın enflasyon düşmeden yapılacak faiz indirimlerinin riskini, şimdi faizlerin tekrar yükseltilmek zorunda kalınacak olması hem çok daha büyük bir geçim sıkıntısına, hem de ekonomik çöküşe neden olacak.
GÖZLEM – KONDA Araştırma, Ramazan ayı boyunca lokantaların açık olup olmaması konusunu vatandaşa sordu. Ankete göre lokantaların açık kalması gerektiğini düşünenlerin oranı 2007’de yüzde 48 iken, 2025’te yüzde 62’ye yükseldi. İftara kadar kapalı olmalı diyenlerin oranı yüzde 38’den yüzde 24’e, tamamen kapalı olmasını isteyenlerin oranı ise yüzde 14’ten yüzde 4’e geriledi. Görüşünüz?
K – AKP iktidarında toplumun daha “dincileşmesi”, esasında dindarlıkla ilgili olmayan ama din kisvesi altında başkalarının yaşamlarını kısıtlamaya dönük anlayış ve baskıların artması beklenirdi. Ancak bu baskılar toplumda ciddi bir sıkıntı yarattığı için bu beklentiler ters tepmiş durumda.