Merkez Bankası rezervleri yeterli mi?
Merkez Bankası rezervleri yeterli mi?
Paylaş:
“Rasyonele Dönüş Programı” sonrası Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) rezervlerinde iyileşme devam ediyor. Bu dönemde izlenen para politikasında “döviz kuru”nun enflasyonun artış oranından daha düşük tutulması yoluyla fiyat istikrarının tesis edilmesi amaçlanıyor. Doğaldır ki bu da başta ihracatçılar olmak üzere sürekli şikayetlere yol açıyor. TCMB döviz piyasasına genellikle alım-satım yoluyla müdahale etmekte ve döviz kurunu kontrol etmeye çalışmaktadır. İşte bu noktada TCMB’nin “Döviz Yeterliliği” sorusu gündeme geliyor. Hangi seviye döviz rezervi finansal kırılganlığa yol açmadan piyasalarda güven sağlayacaktır. Toplam rezervler ile reel döviz kuru ve GSYH arasında hem kısa hem de uzun dönemde nedensellik olduğu yönünde ampirik bulgular elde edildiğine ilişkin akademik çalışmalar bulunmaktadır. (Hasan Memiş-Sadettin Paksoy-Tuğçe Yöntem. Süleyman Demirel Üniversitesi)
Merkez bankalarının rezerv yeterliliklerinin ölçülmesine ilişkin çeşitli yöntemler var. Bunlar sırasıyla şöyle;M2 geniş para arzına göre brüt rezervlerin oranı. Burada aranan eşikoran%20.Bir diğeri, brüt rezervin kaç aylık ithalatı karşıladığı hesabı. Üçüncü olarak ta Guidotti-Greespan kuralı olarak bilinen kısa vadeli borçların büyüklüğünün önemi. Bu oran belli bir yüzdeyi geçmeli. Rezerv yeterliliği konusunda bir de IMF'nin dünya genelinde kullandığı ARA METRIC (Assessing RezervAdeguacy) isimli genellikle daha kapsayıcı bir göstergesi var.(Haluk Bürümcekçi 28 Şubat Oksijen Gazetesi) anılan yazıda belirtildiği üzere IMF bu hesaplamayı ülkeleri üç ana gruba ayırarak yapıyor. “Sabit Kur”, “dalgalı kur” ve nihayet “diğer” diye bir üçüncü grup. Her üç grupta hesaplamaların açılımı farklı. Bu farklılıklara göre yeterlilik oranları da farklı olmakta. Ancak “diğer” grupta yeterlilik için aranan oran daha yüksek. IMF ülkemizi öteden beri dalgalı kur kapsamında değerlendirirken bu defa döviz kurunun merkez bankasınca çok kontrol edildiği gerekçesiyle (dalgalı değil, fiilen sürünen, yönetilen) kur olarak uygulandığından ötürü“diğer” grubuna aldı. Bu ölçüte göre rezerv yeterliliğimiz oranı belirgin bir şekilde düştüğünden TCMB’nin bundan sonra daha da rezerv biriktirme politikasını sürdüreceğini düşünüyoruz. Biriktirdiğimiz rezerv tutarının içinde yabancı merkez bankaları swapları da var. Bunların toplam rezervden arındırılması halindeki rezerv tutarı halen altı aylık ithalatın 22 milyar dolar ve önümüzdeki 1 yılda vadesi gelecek dış borçların ise 68 milyar dolar altında bulunuyor. (Haluk Bürümcekçi 28 Şubat tarihli Oksijen Gazetesi yazısı) 7 Mart tarihli TCMB’nin “uluslararası rezervler ve döviz likiditesi” açıklamasında resmi rezerv varlıklarımızın altın dahil yaklaşık 170 milyar dolar civarında olduğunu belirtiyor. Aynı açıklamada önceden belirlenmiş ve şarta bağlı döviz yükümlülükleri de dikkate alındığında 2024 Mart ayından bu yana rezerv biriktirme trendinin olumlu bir seyir izlediği belirtiliyor.
Kur Korumalı Hesapların yaklaşık 120 milyar dolarlık kısmı kapatılmış durumda. 20 küsur milyar dolar bir bakiye kaldı. Bunlar da çözüldüğünde döviz talebi söz konusu olabilir. Ülke ekonomimizin üç kronik ana sorunu var. Yıllardır bu sorunlarla inişli çıkışlı mücadele ediyoruz. Ancak radikal olarak da kalıcı bir şekilde çözemiyoruz. Bu kronik sorunlar; Enflasyon, yüksek döviz ihtiyacı ve buna bağlı cari açık sorunları. Bu sorunlar kadükleştiğinde “finansal kırılganlık” gündeme gelmekte ve bu da zaman zaman yaşadığımız “krizlere” neden olmakta ve toplumsal refahımızda da kayıplara uğramaktayız. Bu nedenle halen uygulanan ters dolarizasyon sürecine devam etmek zorundayız. Yurtdışından gelecek portföy akımlarının devamı halinde (ki son günlerde buna ilişkin emareler görülüyor) finansal kırılganlık ihtimalini azaltmak için rezerv biriktirmenin önemi daha da artmaktadır. Aksi halde yoğun bir döviz talebiyle karşılaştığımızda daha önce yaşadığımız problemler yine gündemimize gelebilecektir.