Hepimiz hatalı düşünebiliriz. Yeter ki düşünce hatalarından uzak duralım… Bunun için hatalı düşünmekle düşünce hatası arasındaki farkı netleştirmek yararlı olur.
Diyelim ki, önemli bir projeyi birlikte yürüttüğüm iş arkadaşım, bana lazım olan dosyaları da yanına alarak erkenden ofisten çıkıp gitti. Onun benden hoşlanmadığını ve benim işlerimi aksatmak için bunu yaptığını düşündüm. Ertesi gün, benim yapmam gereken işleri de tamamlayarak dosyaları geri getirdiğini görünce, hatalı düşündüğümü anladım.
Birini henüz yeterince iyi tanımıyorsak, buna benzer durumlar yaşayabiliriz. Bunu doğal karşılayabiliriz. “Onun hakkında nasıl böyle düşündüm” diye vicdan azabı çekmeye gerek yoktur. “Hatalı düşündüm, bazı şeyleri olduğundan farklı algıladım” gibi akılcı bir çıkarım yapmak, neleri gerçekçi yorumlayamadığını düşünmek yeterlidir.
Ancak buna benzer birçok durumda, düşüncelerim ‘sürekli’ karşımdakinin benimle ilgili bir sorunu olduğuna kayıyorsa, artık hatalı düşünmekten söz edilemez. Muhtemelen bu bir ‘düşünce hatası’ haline gelmiştir.
İnsan düşündüğü şeyi neye dayanarak düşünüyor olduğunu sorgulayabiliyorsa, o şekilde düşünmesinin gerekçelerini değerlendirebiliyorsa sorun yoktur. Ama düşünceyi sorgulama kısmını aklından bile geçirmiyorsa, herhangi bir dayanağı olmasa bile düşüncenin doğruluğuna ‘gönülden’ inanıyorsa, düşünce hatası geliştirmesi muhtemeldir. Örneğin, arkadaşım işleri bitirip dosyaları geri getirdiğinde, niyetinin ne olduğunu anladığımı fark ettiği için bunu yaptığını düşünüp, kendimi her şeye rağmen haklı çıkarabilirim. İşte düşünce hataları bu derece ‘yerleşik ve ısrarcı’ olurlar.
Sorun genellikle hatalı düşünmekte değil, düşünce hatalarındadır. Bunlar ‘herhangi bir kanıta ihtiyaç duymadan’ geliştikleri için, yargılama hataları içerirler. En sık rastlanan düşünce hatalarından biri, aşırı genellemedir. Örneğin, bir yönetici ekibindeki üyelerden birkaçının üst üste işleri mahvetmesini genelleyerek tüm ekipten umudu kesebilir mi? Ekibin tamamının beceriksiz olduğuna karar verebilir mi? Geçerli kanıt aramak bir yana, farkında olmadan kendi düşüncesini haklı çıkaracak deliller üretebilir mi?
İnsanın kendi düşüncesine kanıt araması zahmetli bir süreçtir. Buna model olabilecek kimseye rastlamadıysa, düşündüğü şeyi neye dayanarak düşündüğünü merak etmesi uzak bir ihtimaldir. Ama yine de umut vardır. Bu umudu yeşertmek için ‘neye dayanarak’ sorusunu içselleştirmek gerekir. Bu sorunun ne kadar kıymetli olduğunu anlamak biraz zaman alabilir. Süreyi kısaltmak, bu soruyu sormayı alışkanlık haline getirmekle mümkündür.
Örnekte söz ettiğimiz yöneticiye ekip çalışanlarının “neye dayanarak bu karara vardınız” diye sorması kolay olmaz. Hele o toplulukta kimse bu soruya alışkın değilse, bunu yöneticinin otoritesini sarsmaya yönelik bir girişim olarak algılayanlar da olabilir. Oysa neyi neye dayanarak düşünüp, neyi neye dayanarak yaptığını paylaşmak, insanı en çok geliştiren faaliyetlerden biridir.
Elbette ki hayatta her şeye bir kanıt bulmamız gerekmez. Ama gerçekçilikten uzaklaştığımızı fark ettiğimizde düşüncelerimize kanıt aramakta fayda vardır. Kılavuzumuz aynı soru olacaktır: Neye dayanarak?
Neye dayanarak?
Neye dayanarak?

Paylaş: