Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Şeyh Bedrettin'den günümüze birey ve toplum

Okuma Süresi: 4
Şeyh Bedrettin'den günümüze birey ve toplum
Şeyh Bedrettin'den günümüze birey ve toplum
Paylaş:
Hepimiz, yaşamımızın anlamı konusunda düşünürüz zaman zaman… Tarih boyunca da, bireyler ve hatta topluluklar yaşamın anlamını, adaleti ve eşitliği sorgulayarak farklı felsefi ve siyasi açıklamalar getirmişlerdir.
Fetret devrinde yaşayan Şeyh Bedrettin, çağının ünlü bir din adamı olması yanında eşitlikçi bir toplumsal düzen temelinde bir hareket oluşturan düşünür olarak da tarihe geçmiştir. Onun fikirleri elbette yaşadıklarından soyutlanarak anlaşılamaz. Bedrettin'in düşünsel arka planını meydana getiren en önemli şey fıkıh, tasavvuf ve felsefe alanlarında yetkinleşmesini sağlayan sıra dışı bir eğitim almasıdır, ancak ömrünü sürdürdüğü karışık siyasi atmosfer, onun üst bir sosyal yapı olan devlet düzeni için de düşünceler geliştirmesine yol açmıştır. Ününü bir İslam hukukçusu olarak yapmışsa da düşüncelerinde tasavvufi unsurlar ve bâtıni görüşler de yer alır... Zamanının en tanınmış şehirlerinde, Edirne, Bursa, Konya, Kudüs, Kahire ve Tebriz'de, çağının en ünlü hocalarının, başta babası Kadı İsrail bin Abdülaziz, Mevlana Feyzullah, Koca Naip, ez-Zeylai, Mantıki (Müberekşah), Ekmeleddin el- Baberti ve Hüseyin Ahlati'nin tedrisatından geçti. Kahire'den doğduğu topraklara geri döndü ve kendisini 'velayetten siyasete' geçerken, yani ilim âleminden, Osmanlı’nın yeni muktediri olarak ilan edilen Musa Çelebi’nin, yargı ve eğitimden sorumlu kazaskerlik makamında buldu! Ancak zamanla, düşünsel boyutta keskin bir dönüşüm yaşayarak, klasik Osmanlı düzenine muhalif bir görüş geliştirdi, adaletin, ortak mülkiyetin ve eşitliğin esas olduğu bir toplum modelini savunmaya başladı.
Şeyh Bedrettin’in yaşadığı 14. ve 15. yüzyıllar, Osmanlı Devleti’nin fetihlerle genişlediği, ancak taht mücadeleleri ekseninde sosyal ve siyasi karışıklıkların yoğun yaşandığı bir dönemdi. Sonraki tarihçilerin Fetret Devri olarak isimlendirdiği süreçte, Timur'a esir düşen babaları Beyazıt'ın Osmanlı tahtı için dört kardeş arasında süregelen mücadele, halk arasında ciddi huzursuzluklara yol açmıştı. Halk, yaşanılan feodal sistemin sosyoekonomik eşitsizliklere yol açan doğası içinde, dinî ve siyasi otoritenin istikrarsızlığında, yeni bir umut arayışı içine hapsedilmiş durumda idi. Bu ortamda Bedrettin’in düşünceleri, hedef gruplar olarak nitelendirilebilecek, özellikle yoksul köylüler, göçer Türkmenler ve yerli Hristiyanlar arasında yankı bulmakta gecikmedi. Onun isminin ağırlığında gerçekleşen lokal isyanlar, yalnızca siyasi ve ekonomik kökenli bir başkaldırı değil, aynı zamanda Osmanlı’nın resmi ideolojisine alternatif bir toplumsal düzen arayışının entellektüel çabası idi… Elbette bu uğraşısının, Osmanlı yönetimi için bir tehdit olarak algılanması uzun sürmedi ve taraftarlarının ayaklanması 1420 yılında kanlı bir şekilde bastırıldı, kendisi de Serez’de yargılanarak idam edildi.
Şeyh Bedrettin’in ideolojisini irdelemek için özellikle “Varidat” adlı eserinin üzerinde durmak gerekir. Orada, bireysel mülkiyet yerine ortak mülkiyetten, sınıflar arasındaki adaletsizliği ortadan kaldırmayı hedefleyen düşüncelerinden bahseder... Öğretisindeki tasavvufun etkisiyle de, bireyin Tanrı ile doğrudan ilişki kurabileceğini, dolayısıyla da dini otorite için toplum içinde bir ayrıcalık sistemine gerek olmadığını savunur. Şeyh Bedrettin'in düşüncelerindeki dini ve dini olmayan tüm öğeler toplu olarak değerlendirildiğinde, içinde bulunduğu Osmanlı toplumunun sosyoekonomik yapısına dair radikal bir eleştiri ortaya koyduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu düşüncelerin,aynı zamanda, çağının İslam ve Avrupa dünyasındaki bazı fikir insanlarının siyasi ve sosyal yaklaşımlarına benzer eğilimler içinde olduğu da görülmektedir.Tasavvufi derinlik bağlamında Mevlana ve Hacı Bektaş-ı Veli, sosyal adalete yönelik olarak Jan Hus ve siyasi sistem için de Anadolu coğrafyasındaki Timur hakimiyeti, konjoktürel dinamikler olarak hemen akla gelir.
Günümüz insanı için bile bu düşünceler yani, adalet, eşitlik ve özgürlük arayışının hâlâ sürdüğünü söylemek yanlış olmaz. Küresel kapitalizmin yol açtığı eşitsizlikler ve gelir dağılımındaki adaletsizlikler sarmalında bireyin anlam arayışı, günümüzde de cevaplandırılmaya çalışılan önemli sorular olarak varlığını koruyor. Şeyh Bedrettin’in savunduğu ortak mülkiyet ve sınıfsız toplum fikrinin izlerini, kendisinin yaşadığı zamanlardan yedi yüzyıl sonrasının yani 19. asrın modern Sosyalist/Marksist ve eşitlikçi ideolojilerinde takip etmek mümkündür…
Sadece, kümülatif sosyal düzen için ortaya koyduğu düşünceler değil, bireysel yaşamın anlam arayışı bağlamında da, O'nun yaklaşımları çağının çok ötesindedir. Salt bireyin maddi eşitsizlikleri değil, aynı zamanda ruhsal özgürlüğüne dair dile getirdiği tasavvufi öğeler barındıran düşünceleri de oldukça dikkat çekicidir. Günümüzde bireyin yabancılaşması, manevi tatminsizliği ve aidiyetine dair devam eden sorunlar düşünüldüğünde, O'nun perspektifinin değeri daha da anlam kazanmaktadır.
Şeyh Bedrettin, yaşadığı çağda çok ünlü ve saygın bir düşün insanı olma mertebesine ulaşmıştı ancak, günümüzde de eşitlik, hak, hukuk, adalet ve bireyin anlam arayışı bağlamında ilham verici bir isim olmaya devam ediyor. Onun ideallerine yönelik olarak, Osmanlı tarihindeki aykırı siyasi figürlüğü değil, insan kültür tarihinin hiç sona ermeyen adalet ve özgürlük mücadelesinin mihenk taşı statüsü ve algısı daha doğru bir betimleme olacaktır. Tıpkı, Amin Maalouf'un 'Yolların başlangıcı’nda, geçmişe dair yazdıkları gibi: Orada, yalnızca bugünün gerçeklerinin hasadı yapılabilir…
Adalet, eşitlik ve anlam arayışını sürdüren birey ve toplumlar için Şeyh Bedrettin, yedi yüzyıldır ilham olmaya devam ediyor.