Süper güçlerin gizli emelleri
Süper güçlerin gizli emelleri
Paylaş:
Bilgi ve teknolojideki hızlı değişimle küresel güç odakları ve emparyal güçler yeni kaotik süreçler yaratırken, alışa geldiğimiz, sistem, düzen, değer ve istikrar olgularının içeriği değişti. Yaşanan kaotik süreçler içinde görselliği kullanan algı yönetimleri, keyfilik ve güç odaklarının keyfi kuvvet kullanımını öne çıkardı. Böylesi ortamların alaca karanlığında, ufukta yaratılan belirsizlik ve riskleri görmek kılı kırk yarmayı gerektirir. Hele de yaratılan algı yönetimlerinin arka planında süper güçlerin gizli emelleri yatıyorsa… Bu güzel ülkemiz, üç kıtanın ve köklü kültürlerin kesişim odağı olurken, tüm potansiyel ve kaynakları ile emperyal güçlerin, hep kontrol altında tutma gayretine konu oldu. Günümüzde ise, özellikle ABD ve onun ileri karakolu olan İsrail’in oluşturmak istediği yeni Orta Doğu Projesinin odağında bulunuyor. Her ne kadar süreç, sahte gerekçelerle, Irak ve kuzey Afrika’dan sonra Suriye’de düğümlense de henüz tamamlanmadı.
Şimdiden ülkemizde zaten köklü tahribatlar yaratıldı. Parlamenter demokrasi, devletin, meclisin, bakanlıkların, ordu üst yönetiminin karşılıklı kontrol ve saygınlığı, hukukun üstünlüğü, hak ve özgürlüklerin korunması, toplumsal dayanışma ve nihayet ahlaki ve etik değerlerde erozyon yaşadık. Böylesi bir kaotik ortamda, alışılmışın dışında bir süreç olarak, “Barış ve Demokratik Toplum oluşturmak” için PKK’nın silah bırakması gündeme getirildi. Toplumsal barış ve daha demokratik bir toplum isteğine esasen hiç kimse karşı çıkamaz. Ancak Büyük Orta Doğu Projesi ile emperyal güçlerin bu bölgede yapmak istediklerini birlikte değerlendirdiğimizde insan sormadan edemiyor: Acaba sırada neler var? Biraz yakından bakılınca mevcut iktidar; tekrar tek adam yönetimini sürdürmek için, DEM parti ile işbirliği içinde bir taktiksel yaklaşım peşinde midir? Yoksa ABD ve İsrail’in stratejik hedefi, bölünmüş ve zayıf Suriye’nin kuzeyinde, Iraktaki gibi yeni bir oluşumla, uzun dönemli nihai hedef olarak, yeni mevzi kazanma amacında mıdır? Zira zayıflayan PKK silahları bıraksa da; onun türevi olarak emperyal gücün yarattığı PYD ve benzeri örgütlenmelerin konumu belirsizlik ve yüksek risk taşıyor.
İyimser bir yaklaşımla, Atatürk’ün vatandaşlık anlayışı ve ülkemiz kalkınmasında Kürt kökenli vatandaşlarımızın, siyasi uygulama eksikliğine rağmen, komşulara göre ulaşılan birliktelik ve ekonomik durumunun bilincinde olarak, emperyalizmin ileri karakolu ve oyuncağı olacak her türlü yapılanmaya bilinçli bir karşı çıkış koyabilir mi? Bu belirsizlikler yanında kaotik ortamların belirsizliği, muhtemel risklerine karşı önleyici önlem almayı zorunlu kılar. Emperyal gücün her gittiği yerde böl yönet sistemini kullandığının bilincinde olarak, Türkiye ulusal bütünlüğünü korumak zorundadır. Zira bulunduğumuz coğrafya çok yönlü baskılara açık olduğu için geçmişte de; ya hep imparatorluklar kurulmuş ya da küçük devletçiklere bölünmüştür. Bu koşullarda Türkiye’nin vazgeçilmezi, Misak-i Milli sınırları içinde ulusal bütünlüğün korunmasıdır. Federal yapı gibi bir uygulama, bu bölgenin imparatorluk kalıntısı çok ırklı, çok dinli, çok aşiretli ve çok kültürlü yapısı nedeniyle yeni riskler üretir. Mustafa Kemal, üç kıtada cepheden cephe koşarken bu coğrafyanın nabzını doğru tuttuğu için ulus devlet modelini tercih etmiş bir dâhidir. Ayrıca mevcut Anayasanın ilk 4 maddesi aynen korunmalıdır. Mevcut Anayasa’nın “demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti” ilkesinden asla taviz verilemez. Farklı din ve mezheplerin bulunduğu bu coğrafya da, kutsallığı kişisel konum ve çıkarlar için istismar eden tarikatlara meydan bu denli boş bırakılamaz.
Milli Eğitim bakanının belli tarikatları gözeten tutumu anayasaya aykırı olduğu kadar, geçmişte de emperyal güçlerin ülkeyi bölmek ve isyan çıkarmak için kullandıkları ilk konu olmuş ve L. George bu yönde İngiliz istihbaratına direktif vermişti. Son gelişmeler ışığında Türkiye’nin önündeki adım, demokrasiyi derinleştirmek, özgürlükleri genişletmek, hukukun üstünlüğünü yeniden kurmak ve Türkçe yanında en yaygın ana dil olan Kürtçeye kültürel ve bilimsel alanlarda kulanım özgürlüğünü genişletmek gerekiyor. Toplumsal ve kültürel bütünleşme, ayrışmak ve yeni kaotik durumlar üretmek yerine; özgürlüğün ve demokrasinin derinleşerek sistemleştiği ve üst düzeye taşındığı dinamik ve çoğulcu toplum yapılanması ister. Umarım taraflar bu bilinç ve duyarlılık içinde davranırlar.