Gözlem Gazetesi olarak ziyaret ettiğimiz OZMOZ Tekstil ve Simurg Tasarım’ın kurucuları Mukadder ve Mahir Özden çifti ile tekstil ve ihracat sektörünün ülkemiz ve dünyadaki son gelişmelerini GÖZLEM’e değerlendirdi. Sektöre dair sorularımızı samimiyetle cevaplayan Özden çifti, yaşanan maliyet artışlarının müşterileriyle aralarına nifak tohumu serptiğini belirtti. Öte yandan Mahir Özden, ABD Başkanı Donald Trump’ın başlattığı vergi savaşı ile uzak doğu ülkelerine uygulayacakları yüksek vergilerin üretimi Türkiye’ye kaydıracağı yönündeki beklentilerin de yersiz olduğunu dile getirip, ana pazarımızın Avrupa olduğunun altını çizdi.
Türkiye’de enflasyonla mücadele etmek adına uygulanan para ve kur politikalarını eleştiren Mahir Özden, “Adam getiriyor, 1 milyar doları. 30 liradan bozuyor. Yılın sonunda yüzde 40-50 faizini alıyor. Sonrasında 32 33 liradan da dolara çeviriyor. Yüzde 30 dolar faizi alıyor. Dünyanın neresinde var bu? Kim sürdürebilir bunu? Amerika mı sürdürebilir? Doları basan o. Hatta karşılıksız basıyor bir de. O bile böyle bir şey yapmıyor, yapamıyor. Ama biz, maşallahımız var yani. Biz yapıyoruz bunu. Ve bunu yapmanın bedeli olarak, işte ülkenin gerçek gelir kaynağı olan ihracat sektörlerinin ayağını kesiyor. Rekabetçiliğimizi kaybediyoruz. Onlarca yılda oluşmuş olan pazarlarımızı kaybediyoruz.” dedi.
“Sürece balta vurdu”
Dünyada ticaretin kurallarının değiştiğinin altını çizen Mukadder Özden, sektörün dünyadaki değişimlere ayak uydurma noktasındayken kan kaybettiğinin altını çizdi. Özden, “Biz 40 yıldır mesleğin içerisindeyiz. İlk yıllardaki bizim hizmet kalitemizle şimdiki arasında çok büyük bir mesafe var. Ne var mesela; artık ürün geliştirme yaptığımız müşterilerimizin bazı kendi üstlendikleri konuları üstlenmeye başladığımız ve onlara daha fazla servis ürettiğimiz bir dönemdeydik. Türkiye bir yandan da işte bu nitelikli kurumsal üretici yapısını, markalaşmaya çevirmeye çalışıyordu. Böyle bir noktadaydık. İmalatçı olmanın artık avantaj değil, dezavantaj olmaya başlaması, kârlılıkların düşmesi, sürece ciddi darbe vurdu. Şimdi bu süreçte eğer biz ‘önceliğimiz başka ekonomik konular’ deyip, imalat sanayini daha da zora sokarsak, o zaman bu geri dönülmez noktaya doğru gider. Sadece tekstil ve hazır giyim için değil bütün sektörler için bu geçerli” dedi.
Yetenekler kaybediliyor
Birçok sektörde artık ustaların iş bıraktığına ve mesleklerinden uzaklaştığına da dikkat çeken Mukadder Özden, “Yeni neslin yetiştirilebileceği periyodu kaçırdığımıza dair emareler var. Her meslek için bu böyle. Onun için imalat sanayi sektörlerinin koruma altına alınması lazım. Şu an bizim en çok üzüldüğümüz konulardan bir tanesi bu” şeklinde konuştu.
Ozmoz Tekstil ve Simurg Tasarım olarak bir kamu kurumu gibi çalıştıklarının altını çizen Mahir Özden, “Bir banka, bir kamu kurumu nasıl çalışıyorsa; özlük hakları, maaş yönetimi, mesai yönetimi, günlük yaşam, günlük çalışma şekli nasılsa, biz de tam manasıyla o şekilde çalışıyoruz. Bu bizim etik anlayışımız. Hafta sonu tatilimiz var. Fazla mesai ücretleri ödeniyor. Sosyal desteklerimiz var. Ulaşım için servisimiz var. Ama çalışacak insan bulamıyoruz” dedi.
Uzakdoğu üretimi Türkiye’ye gelmez
ABD pazarıyla Türkiye ve dünyanın geri kalanı arasındaki farklara dikkat çeken Mukadder Özden, “Bir kere ölçek ekonomisi Amerika'da çok büyük. Hali hazırda Türkiye'nin en çok ihracat yaptığı tekstil ve hazır giyim pazarı Avrupa’dır ki daha orta ölçekli bir pazardır.” diye konuştu.
Uzakdoğu ülkeleri ile Türkiye arasındaki üretim maliyetleri farkının ise Trump’ın vergi artışının çok üzerinde olduğuna dikkat çeken Mahir Özden, “Bu çok önemli bir handikap. Ayrıca orada o şirketlerin yüzde 90'ı da Amerikan şirketi aslında. Ya da o şirketlerin alt şirketi ve ortakları. Dolayısıyla o aradaki fark kapanmayacaktır ama biz mesela Denizli bölgesinden Amerika'ya ciddi bir ihracat var ve bu artık toplu ihracattansa B2B veya B2C denilen perakende ihracata doğru yöneliyor. Uluslararası alışveriş uygulamaları aracılığıyla günlük satışlarla çok hızlı gidiyor ve bu artarak devam ediyor. Fakat onların Avrupalılar’dan çok farklı bir bakış açısı var. Bizde olmayan bir şey istiyor onlar. Hızlı tüketim malı istiyorlar. ‘Ucuz olsun 12 şerli düzine alayım. Bir ay kullanıp atayım’ diyorlar. Kafa öyle çalışıyor. Tüketim ekonomisi öyle çalışıyor. Bizim Avrupalılarımız ise ‘3 tane alayım, bir yıl giyeyim.’ diyor. Ayrıca ABD pazarında siyasi istikrara bağlı olarak gelecek korkusu insanları alışveriş yapmaktan alıkoyuyor. Hatta geçen gün oradaki müşterimizle yazışıyorduk. Diyor ki ‘Devasa firmalar hiç olmadık şekilde devasa bir biçimde stokları temizlemeye girdiler.’ diyor. Atıyorum 50 dolara sattığı eşofmanı şimdi 8 dolara satıyor. Nakite dönmek için şimdi biz küçük satıcılar nasıl mücadele edeceğiz bunlarla’ diyor.” şeklinde konuştu.
Avrupa’nın mercedesi
Türk tekstil sektörünün ana pazarının Avrupa olduğunu bir kez daha hatırlatan Mahir Özden, “Şimdi orada tabii ayrı bir durum var. Avrupa'da her ne kadar sıkıntı varsa da pazarda var. Çünkü Avrupalı tüketici bizim ürünlerimizi, biz Mercedes'e nasıl bakıyorsak bir Ford'un, bir Fiat'ın yanında… Mercedes'i nasıl konumlandırıyorsak… Avrupalı tüketicide Hindistan, Bangladeş, Pakistan ürünü veya Çin ürünü yanında Türk hazır giyim ürününü o şekilde konumlandırıyor. Şu an elimizde tuttuğumuz en büyük dal bu. Ve buna tutunuyoruz biz. Bizim gibi firmalar buna tutunuyor. Müşteriniz sizden vazgeçmek istemiyor. Fakat biz son 2 yıldır bu çok kıymetli temel yapımızı kaybediyoruz. Müşterilerimizle aramıza nifak tohumları serpildi. Öyle bir maliyet artışımız var ki o katma değerli ürünümüz artık diyor ki: ‘Tamam ama ben diyor bunu satamam ki.’ diyor. Bu paraya alıp ben satamam diyor. O direkt Çin'i düşünmek zorunda kalıyor. Tamam diyor. Dört dörtlüksün, harika yapıyorsun. Leb demeden kavrulmuş mu, tuzlu mu diye soruyorsun. Ama diyor ‘Ben satamadıktan sonra ne anlamı var?’ Çünkü enflasyon Avrupa'yı da biraz etkiledi.” İfadelerini kullandı.
Portekiz’le İspanya’yla rekabet ediyoruz
Ana pazarımız olan Avrupa'da da rekabet sıkıntısı yaşadıklarını aktaran Mahir Özden, “Bu rekabet sıkıntısını çok yanlış anlatıyorlar. Biz Kamboçya ile Vietnam'la rekabet etmiyoruz. Biz Avrupa'da, Portekiz'le İspanya'yla, İtalya'yla, Romanya'yla, Polonya'yla ve Makedonya'yla rekabet ediyoruz. Bakın Portekiz diyorum ya. Portekiz bizden ucuz. Yıllardır İspanya ile çalışmıyorduk. Bir İspanyol firma sahibi ve tasarımcısı geldi. 15 tane modelleri var. Biz 6 tanesine mi, 5 tanesine fiyat tutturabildik. 10 tanesinde dedi ki, "Pahalısın." Peki bunları nerede yaptıracaksın dediğimde Madrid’de bizden daha ucuza diktiriyor yani. Onu da öğrendik. Durumumuz bu.” şeklinde konuştu.
Güven ortamı sağlanmalı
Türkiye’nin içinde bulunduğu bu durumdan kurtulması için çözüm önerilerini de dile getiren Mukadder Özden, “Aslında bizim yaşadığımız şu anki durum makroekonomik politikalarla direkt alakalı. O yapısal konularla ilgili iyileştirmeleri ne kadar çabuk iyi yapabilirlersek o kadar iyi. Bu nedir? İlk etapta rekabetçi kalmamızı sağlayacak acil önlemler olabilir. Bunların kaynaklarının kıt olduğunun farkındayız. Ama şu an bir nüve varken ve sektör çok zarar görmemişken, en azından o canlılığı korumak için hakikaten etkin planlamalar yapılması lazım, uygulamalar yapılması lazım. İnsanları sektörün içerisinde tutacak şekilde. Mesela istihdam teşviki açıklanmasına rağmen geçtiğimiz yılın 2024'ün sonunda insanlar ya olmazsa ya bana yetmezse diye bunu çok önemsemedi diye düşünüyorum ve işten çıkarmalarını yine yaptı. Şimdi dolayısıyla hani hakikaten insanları ticaretin içinde tutacak güven ortamının sağlanması lazım.” ifadelerini kullandı.
Bilgi kaybolmadan geri kazanılmalı
Şu an üretim yapmanın gerçekten de akıl işi olmadığını da dile getiren Mukadder Özden, “Gücü olan birçok insan kıdem tazminatlarını ödeyerek ya tamamıyla fabrikasını kapattı ya ciddi anlamda personelini azalttı, küçülmeye gitti. Ne yapılabilinir? Hızlıca ona bir bakılması lazım. Yapılabilir mi, yapabilirler mi? Bilmiyorum. Ama eğer en azından her zaman ilk üçün içerisinde olup ülkeye döviz kazandıran bir sektör tekstil olarak tekstil ve hazır giyim sektörünün bunu hak ettiğini düşünüyorum. Kur politikası ile alakalı çok konuşmalar oluyor. İşte hatta koruyucu olunduğu bile söylendi. Bu kur politikası bu işin nasıl diyeyim gücünü çok zayıflattı. Ülkeyi ayakta tutabilecek olan reel sektör ve onların getirdiği döviz. Tabii. Şimdi biz rekabetçiliğimizi kaybettiğimizde ne oldu? Biz döviz getiremez olduk. Ülke için çok büyük bir kayıp. İlk etapta en hızlı yapılacak olan o, en kısa vadede yapılacak olan o. Hiç olmazsa hala daha sektörün içerisinde olup da çok uzaklaşmamış kişiler tekrar kazanılmalı. Daha bilgi kaybolmamışken, daha sıcakken kazanılabilinir.” uyarısında bulundu.
Her şeyin temelinin kur politikası olduğunu dile getiren Mahir Özden, “Biz zaten paramızı işimizden kazanıyoruz. Kur artışı, kur zıplamış o ihracatçı köşeyi döndü. Yok böyle bir şey. Hayır. Çünkü o zıpladıysa başka yerdeki kaybını telafi etmek için zıplıyor aslında. Yani o bir sinüs var. Bir taraftaki eksi, bir taraftaki artı ile dengeleniyor. Esas kazanç süreklilikten kazanıyor. Süreklilik de nasıl olur? Öngörülebilir olmaktan geçer. Politikalarınız öngörülebilirse, yani ülkenin geleceğe, yakın geleceğe yönelik olarak politikaları öngörülebilirse ve enflasyon ile kur rakamlarının bir dengede, olursa bir paralellikte hareket edeceğine dair bir güven oluşursa olur. Dolayısıyla doğru bir ekonomi politikası doğru bir kur politikası başta tekstil, akabinde turizm gibi iki tane çok önemli sektörün önünü açacaktır ve ülkemize çok fayda sağlayacaktır. Ayrıca sorunlara çözüm bulmak için sektör içindekilerinin dinlenilmesi gerekiyor. Bir araya gelinen toplantılarda birbirimiz dinlemeliyiz. Ayrıca ülkemizin sanayicisini iktidar olarak veya hükümetler olarak desteklemeliyiz. Bu destek de, onun dünya ile rekabet koşulları içinde iş yapmasını sağlayarak olur.” dedi.
Organik üretim
Dünyadaki tüketimin artık tamamen doğal ve organik tüketime yöneldiğini de belirten Mahir Özden, Türkiye’nin alt yapısının da buna son derece uygun olduğunu ve bu konuda yeterli bilgi birikimine sahip olduğumuzu söyledi. Kendi üretimlerinin yaklaşık olarak yüzde 65’inin organik, yüzde 30-35 gibi oranın konvansiyonel olduğunu da dile getiren Özden, “Bu işte bir sertifikasyon kurumu var. Bütün dünyayı onlar sertifika ediyorlar. Bizim de bu sertifikamız mevcut. İhracata başladığımız 2010 yılından bu yana Simurg olarak sertifikalı bir şirketiz. Ayrıca geri dönüştürülmüş Yerden yapılan ürünler için de ayrı sertifikalarımız var. Şimdi bu bize ne sağlıyor? Birincisi bugünkü gibi çalkantılı durumlarda bile bizleri yukarıda tutuyor. Niye? Çünkü belli bir müşteri beklentisi var. Müşteri kitleniz var. O hiçbir zaman gidip Tayvan'dan ve Tayvan diyorum, Tayland'dan veya Vietnam'dan almayacak onu. Çünkü zaten güven yok arada. O güven yok. Ama mesela işte Portekiz'den alabilir. O zaman siz de burada rekabete giriyorsunuz.” şeklinde konuştu.
Aç giydir bebek ürünleri
Yaklaşık 5 yıllık bir uğraş sonrası Clean and Safe ürünleri için patent aldıklarını da dile getiren Mukadder Özden, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bebekler İçin geliştirdiğimiz, önceden temizlenmiş, servise hazır, giyime hazır hâle getirilmiş giysiler. Özel koşullar altında, tam steril ortamda maskesi, bonesi, eldiveni, önlüğü, galoşuyla giren ekip tarafından paketleniyor. Temizlenip paketlenen ürünler tüketiciye ulaştırılıyor. Bunlar böyle özel ürünler. Bebeklere yönelik. Bu ürünler tamamen organik malzemeden yapılıyor. Cilde değen boyalı kısım hiç yok. Sadece dış yüzeyin renklendirilmesi söz konusu. Dolayısıyla ebeveynler bu ürünü aldığı zaman birincisi ister bebek doğduğunda hastanede, ister bunu aldı, seyahate gitti, uçakta, ister her yerde çıkarttığı anda giydirebilir. Yıkamadan giydirebilir.”
Tekstil vazgeçilebilecek bir sektör değil!
Mukadder ve Mahir Özden çifti 5 yıllık uğraş sonucu patent aldıkları Clean and Safe ürünlerini tüketicilerle buluşturdu.

Paylaş: