Ekonomik Göstergeler
Dolar
29.84 ₺
Euro
32.45 ₺
GBP
1.124 ₺
JPY
7.842
Ana Sayfa
Gündem
Spor
Köşe Yazıları
Podcast

Terörist başı devletin muhatabı konumuna getirildi

Okuma Süresi: 5
Terörist başı devletin muhatabı konumuna getirildi
Paylaş:
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de başlattığı açılım süreci büyük bir hızla gelişiyor. İmralı’da cezasını çekmekte olan bebek katili Öcalan; 27 Şubat’ta DEM Parti aracılığıyla bildiri yayımladı. Bildiri “Öcalan’ın çağrısı” olarak adlandırıldı ve pek çok kimse bu adlandırmayı benimsedi. Bazılarının bu çağrının muhatabının terör örgütü, bazılarının da Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğu algısıyla konuya yaklaştıkları dikkat çekmektedir. Metin; ustaca kaleme alındığı için böyle bir algı oluşturuluyor, sürekli gündemde kalıyor, toplumumuzun geniş kesiminde tartışılıyor, asıl önemlisi Irak’ta, Suriye’de, ABD’de, İsrail’de, Avrupa’da herkes kendisine göre yorumlayabiliyor. Bu da gösteriyor ki; Türkiye’deki terör sorunu sadece ülkemizi değil, bütün bölgeyi ve bölgeyle ilgisi olan bütün ülkeleri ilgilendiriyor. Öncelikle buna dikkat etmek gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizi 40 yıldır meşgul eden PKK terörü sorununun 4 ay önce Bahçeli tarafından gündeme getirilen öneriyle çözüm yoluna girmesi akıllarda “bu kadar kolay mıydı” sorusunu oluşturdu. Bu açılım sürecinin; bölgedeki faaliyetleriyle, Gazze’deki ve Suriye’deki gelişmelerle ve İran’a karşı takındıkları tutumla aynı dönemde gündeme gelmesi gelişmelerde ABD ve İsrail’in rolü olabileceği kanaati oluşturdu. Dikkat çeken noktalardan birisi de terör örgütünün faaliyetlerinin sadece silahlı eylemlerden ibaret olduğu algısı yaratılmaya çalışılması oldu. Bence “Silahlar susacak, örgüt silah bırakacak, örgüt ateşkes ilan etti…” gibi söylemler bu algıyı güçlendirmeye, gerçek niyet ve maksadı hayata geçirmek için zemin hazırlamaya yöneliktir. PKK terör örgütü ve destekçilerinin nihai amacının; topraklarımızın bir bölümünü ülkemizden kopararak İsrail’in güvenliğine katkı sağlamak için oluşturulması planlanan Büyük Kürdistan’a katmak olduğunu bilmeyen kalmamıştır. Terörist başının bildirisinde satır aralarına sıkıştırılan ifadeler ve sonrasında yapılan açıklamalar bu konudaki talepleri yansıtmaktadır. Bu talepler ülkemizdeki bazı siyasetçiler tarafından makul gösterilmektedir. Ülkemizde sorumlu makamlar bu taleplerle ilgili açıklamalar yapmak yerine; terörsüz Türkiye, barış, kardeşlik, demokrasi… gibi söylemlerle algı yaratmaya çalışmakta, kuşku taşıyanlar, eleştirmeye kalkanlar, soru soranlar provokatör, terör yanlısı, barış ve huzur karşıtı… olarak ilan edilmekte ve hatta “Provokatörlere karşı her türlü önlem alınacak” söylemleriyle tehdit edilmektedir. 1999 yılında terörist başı Apo’nun yakalanarak ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edilmesinden sonra da benzer açılım süreçleri gündeme getirilmişti. 2002 yılındaki iktidar değişiminden sonra Apo’nun talimatıyla bir kısım teröristlerin yurt dışına çıktığı konuşulmuş, 2013 yılında “barış ve kardeşlik projesi” adıyla daha geniş kapsamlı bir açılıma gidilmiş, akil insanlar heyeti kurularak toplum ikna edilmeye çalışılmış, operasyonlar durdurulmuş, Diyarbakır’da tel örgüden atlayıp askeri üssümüze girerek gönderdeki Türk Bayrağı’nı indiren teröristlere bile hoşgörülü davranılmış, Habur sınır kapısından gelen teröristler davul zurnayla karşılanmış, sınır kapılarında kurulan mahkemelerde salıverilmişti. Buna rağmen sonuç alınamadı, terör örgütü o süreci toparlanma ve yeniden teşkilatlanma olarak değerlendirdi. Hendekler kazdı, silah ve mühimmat takviyesi yaptı, teşkilatını güçlendirdi. Sonuçta gerçekleştirdiği eylemlerle yüzlerce askerimizi ve vatandaşımızı şehit etti. İktidarın sağladığı bütün kolaylıklara rağmen o dönemde sonuç alınamamasının nedeni terör örgütü ve destekçilerinin gerçek amacına hizmet edecek yasal ve anayasal düzenlemelerin yapılmamasıydı. Günümüzde geliştirilen açılımın 2013’deki açılım sürecinden farkının; PKK elebaşılarının Türkiye’nin meşru siyasi zemininde faaliyet göstereceği koşulların sağlanması, özerkliğin önünü açacak anayasa değişikliği, terör örgütü ve teröristler lehine yapılacak yasal düzenlemeler ve siyasetçilere sağlanacak avantajlar olduğu dikkat çekmektedir. Görünen o ki; terörist başı devletin muhatabı konumuna getirilmiş, süreç terör örgütünün inisiyatifine bırakılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, anayasamızda tanımı yapılan Türk Milleti kavramının savunulması gerekirken terör örgütünün tezleri tartışılmakta, örgüt elebaşılarının ateşkes ilanı neredeyse takdirle karşılanmakta, sonuca giden adım olarak takdim edilmektedir. Bu yaklaşımın hangi amaçla sergilendiği izaha muhtaçtır. PKK bir terör örgütüdür. Terör örgütleri devletin muhatabı olamazlar. Bir suç örgütünün ateşkes ilan etmesi ve bunu devletin operasyonları durdurması şartına bağlaması devletin itibarını koruması gerekenler tarafından dikkate alınmalı, ona göre tavır belirlenmelidir. Terör örgütü ile barışma diye bir olguya itibar edilmesi hayret vericidir. Suçlular pişmanlık duyuyorlarsa gelir devlete teslim olurlar. Devletin terör örgütüyle barışması söz konusu olamaz. Devletin ve milletin bekasının korunması için suçlular hakkında gereken yasal işlemlerin yapılması yöneticilerin yasal sorumluluğudur. Terör örgütünün kendini lağvetmesi, silah bırakması, silahları gömmesi… kavramlarının hukuk devletinde karşılığı yoktur. Örgütün ortadan kalkması; bazı koşullar ileri sürerek kendisini lağvetmesi yoluyla değil, devlete teslim olmasıyla gerçekleşmelidir. Silah bırakma da silahları gömmek suretiyle değil, teröristlerin silahlarıyla birlikte gelmesi, teslim olması ve silahlarını kolluk güçlerine teslim etmeleriyle olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yönetme sorumluluğu olanların; göreve başlarken namus ve şerefleri üzerine ettikleri yemini hiçbir zaman akıllarından çıkarmamaları gerekmektedir. Ülkemizin bekası, topraklarımızın bütünlüğü, halkımızın birlik ve beraberliği sorumlular yeminlerine sadık kaldıkları sürece korunacaktır.